UMUTSUZLUKLA GELEN UMUT

     Ortaçağın en karanlık döneminde (1347-1353) tüm Avrupa'yı kasıp kavuran amansız bir bakteri  bu coğrafya nüfusunun 3'te 1'ini yok etti.Ticaret şehri Venedik'in  130.000 nüfusu 70.000'e düştü.Avrupa nüfusu 75 milyondan 50 milyona düştü.Kara Ölüm diye adlandırıldı.Yersinia Pestis adlı bir bakterinin oluşturduğu enfeksiyona "Veba" dendi.Avrupa bu salgından ancak 200 yıl sonra kurtulabildi.Tıpkı şimdi koronavirüste olduğu gibi zengin fakir,soylu soysuz demeden herkesi öldürüyordu.

     Avrupa'ya nasıl geldiğine ilişkin bir çok bulgu bugün Koronavirüs'de olduğu gibi Çin'den ticaret yoluyla geldiği yönündedir.

   Avrupa o günlerde Moğol istilası ile karşı karşıyaydı.Moğollar gittikleri her yeri yakıp yıkıyorlardı.Avrupa'yı ele geçirmeyi kafalarına koymuşlardı.En büyük direnç noktası ve güçlü kale Kırımdı.Burada biyolojik bir silahı devreye soktular.Rakipleri Cenevizlilerin elinde  bulunan Kırım'ı almak için vebalı askerleri mancınıklarla düşman kalelerine fırlattılar.Hastalık yayıldı ve şehir ele geçirildi.

   Veba nedeniyle  milyonlarca insan hayatını kaybetti.Avrupa milletleri kurban olarak Yahudileri seçtiler.Yahudilerin suları zehirlediğini ve bu hastalığın ortaya çıktığını iddia ederek acımasız katliamlar yaptılar,yakaladıklarını diri diri ateşe attılar.İsviçreli Nobel ödüllü usta roman yazarı Hermann Hesse'nin Narziss ve  Goldmund adlı romanında döneme ilişkin katliamlar tüm çıplaklığıyla anlatılır.

     Neyse ki şimdilerde ortaçağdaki gibi kurban bulunup katledilmiyor ama cahil akıllar tarafından  bilim dışında kurbanlar üretiliyor.Nusubet diyenler,çocukların ahı diyenler,dünyaya ve insanlığa savaş açan virüs diyenler.....

     Doğrusu şu ki,bilim dışında her şey çaresiz kaldı.Ne üfürükçü istismarcı hocalar,ne dini kuruluşlar ne de yaygaracılar çözüm üretemediler.İbadet yerleri dahi kapatıldı.Hâtta yaşlı ve muhafazakar bir şahsın "Allah’ım inşallah bu virüsün aşısı bulunur" diye dua ettiğine şahit oldum.Veba salgınında da din adamları çare aradılar ama çare yine bilimden geldi.Bilim er ya da geç bu ölümcül virüsün de çaresini bulacaktır.Atatürk'ün deyimiyle "hayatta en hakiki mürşit ilimdir;fendir."
   
     Devletin en yetkili kişisi dua etmemiz gerektiğini söyledi, ne gariptir ki ortaçağda da insanlara dua edin deniyordu.

     Son tahlilde şunu açıkça gördük ki,bir virüs hastalıklı ve adaletsiz dünya düzenini kökünden sarstı;borsalar çöktü,büyük şirketler dibe vurdu ve insan doğasına aykırı sömürü  gemisi su almaya başladı.Bilimsel akıl gerekliliği kendini iyiden iyiye hissettirdi.

     Gelecekte güzel günlerin başlangıcı olabilir mi diye akıl yürütüyoruz,ya da büyük savaşların arifesinde miyiz?Ölmezsek göreceğiz.
 


Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.