TÜRKİYE’DE EMEKLİ OLMAK

Türkiye’de emekli olmak adı altında ele aldığımız bu konu, salt kendi ülkemiz emeklilerine ilişkin olmayıp benzeri 3. Dünya emeklilerini de kapsayan bir içeriği de taşımaktadır.

Emeklilik yasal anlamda çalışma süresini dolduran hastalık, yaşlılık gibi nedenlerle işiyle ilişkisi kesilip kendisine çalışma karşılığı olmayıp aylık bağlanan kişidir. Bu bağlamda ülkemiz yada benzeri ülkelerde bir emeklinin çalışma hayatı boyunca emekliliğine tesir eden süre çalışma hayatının üçte biridir.

Sözüm ona devlet siyasal sistem aracılığıyla bu uygulamayı emeklilere sunulmuş bir lütuf olarak görmektedir. Diğer bir anlamıyla emeklinin emekleye emekleye sürünerek ölmesine zemin hazırlamaktır. Bu uygulamanın da teorik ideolojik arka planında yatan tek gerçeklik başlangıç olarak insanın tüm değerlerinden yararlanıp ileriki aşamalarda onları metalaştırarak kullanım değerleri üzerinden sınıflandırmaktır. O nedenle fiili anlamda katma değer üretemeyen bir sosyal formasyonun kullanım değeri üzerinden sınıflandırmakta, dolayısıyla üretmeyen, kaçmayan, karışmayan, çalışmayan, tüketen bir topluluk olarak görmekte ve onları daha çok açlıkla, korkuyla terbiye etmeye çalışmaktadır.

     Bu fiili ve sistem tarafından meşrulaştırılan durum islami itaat kültürüyle de besletilerek kendi hegenomik değerleri üzerinden alan hakimiyetini elinde tutmaya çalışmaktadır.  Tüm bu varsıl gerçeklikler bütün dünyada benzeri alışkanlıklarla uygulanagelse de azgelişmiş ülkelerde gerek eğitim ve sosyolojik gericilikle daha çok beslenmektedir. İşin korkunç yanı da şu ki insanın kendi kendisini, yaşadığı doğayı, katletmeye çalıştığı bir gerçekliktir. Öyle bir gerçekliktir ki ilk çağ ortaçağ gericiliğinden daha öte, daha korkunç bir gerçekliktir.

   Umarız bir gün insanlık kendi gerçekliliğle yüzleşmek için geç kalmaz.

Anlatmaya çalıştığımız tüm bu veriler ışığında insanlığın nereden başlayıp nereye koştuğunu kestirememek zor olmasa gerek. Aslolan insanlığın iç çelişkisi değil, yaşadığı doğayla bir bağ kuramaması ve doğayla bir düşmanca yaşamaya zemin hazırlamasıdır.

İnsan hakları özelinde tüm emek-sermaye ilişkisi de bu bütünsellik bağlamında düşünülmelidir. Emekli hakları da bu bağlamda irdelenmeli, siyasetten, sosyolojiden ekonomik yapılanmalardan bağımsız olarak düşünülmemelidir. Sistem kendisini tanımladığı günden bu güne değin tüm yedekleriyle, tüm ekipmanlarıyla saldırmaktadır.

      Bu saldırılar karşısında eli kolu bağlı olmak, olumsuz düşlere yatmak, kendimizi görevsizleştirmektir. Sömürüye karşı imkan ve kabiliyetlerimizi tembelleştirmektir, her şeyi kabullenmektir. Türkiye benzeri ülkelerde emeklilerin yaşamına müdahale biçimi yeni değildir. Bu müdahale biçimi bir burjuva kültürü olsa da narsist içerik taşır ve kabullenilemez.

Emekli hakkı özelinde evrensel bir haktır. İnsan özlü bir ilişkinin doğasıdır, ta kendisidir. Oysa oluşagelen sermaye düşüncesi bu hakkı göz ardı edip düşünen, düşündüğünü eyleme geçiren, birikimli gözlemci, deneyimleme yeteneği en başat seviyede olan bu toplumcu düşünceyi, bu gerçekliği yok saymaktadır.

     Sözün kısası fazla uzatmaya gerek duymadan bu denli bir birikimin de kendi durum muhakemesini farklı koşullarda hazırlayıp farklı durum muhakemeleriyle hazırlık yaparak, önkoşulsuz hedefte yeniden tertiplenmektir. Bu tertiplenmenin özü örgütlenmektir, örgütlü mücadeledir. Örgütlü mücadelenin ene başat seviyeden bir nirengi noktası yakalaması da emeklilerin birleşmesidir, birleşik mücadelesidir. Amaç emeklilerin toplu sözleşme hakkıdır, statü hakkıdır. Daha iyi koşullarda insanca yaşamak için daha iyiyi, daha güzeli yakalama hakkıdır.

Saygılarımla.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.