Tehlike büyük, söz bitmemeli

Çünkü AKP çözüm istemiyor. Çünkü çözüm istense siyaset kişileri de partileri de şiddetin ve terörün yanına doğru itmek üzerine değil, tam tersine demokratik alana çekme üzerine kurgulanır…

Özellikle ölümlerden sonra “sözün bittiği yer” kavramı sıklıkla kullanılır. Vicdan sahibi herkesi derinden etkileyen 12 şehit haberinden sonra da bu kavramı yeniden duyuyor olsak da aslında sözü bitirmemeli. Çünkü söz bitince ortalık yalnızca silahlara kalır, silahlar ise yalnızca acıyı ve gözyaşını büyütür. Tam tersini yapmak istiyorsak çözüm için sözü bitirmemeli, tersine çoğaltmalıyız…

Çünkü iktidar kimse konuşmasın istiyor, herkesin kendisine göre hizalanmasını istiyor. Soru sormayı da sorgulamayı da yasaklıyor, biat kültürünü hâkim kılmaya çalışıyor. “Söz” bu yüzden önemli!

Türkiye’nin üçüncü büyük partisi pozisyonunda olan HDP’yi (DEM) siyasetin dışına itmek için elinden geleni yapan iktidar, şimdi bu isteğini sürece CHP’yi de katarak daha da artırmış durumda. Çünkü AKP çözüm istemiyor. Çünkü çözüm istense siyaset kişileri de partileri de şiddetin ve terörün yanına doğru itmek üzerine değil, tam tersine demokratik alana çekme üzerine kurgulanır…

Çözüm istemeyen iktidar bloku, krizden ve kutuplaşmadan beslendiği için sokağı muhalefete karşı kışkırtıyor, halkı tahrik ediyor. Özgür Özel’e yönelik şehit cenazesinde yapılan da DEM Partisi önündeki gösteri de tesadüf değil!
İktidar bloku kendisini yasaların ve hukukun yerine koyuyor, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere bütün kurumların içini boşaltıyor, yazılı olmayan kendi hukukunu oluşturuyor. Sokağı dozu artan bir biçimde tahrik ediyor…

14 Mayıs seçimlerine gidilirken kurmaca görsellerle CHP’nin bile “terörle iş birliği yapan parti” olarak lanse edilmesi, bu politikanın sonucuydu. 14 Mayıs seçiminin kaybedilmesinden sonra bu durum özellikle 12 askerimizin şehit edilmesinden sonra giderek daha da tehlikeli bir ivme kazanmak üzere. Önü alınmazsa siyasi iktidarın yarattığı siyasi atmosferde değil itiraz etmek, konuşmak bile giderek zorlaşacak…
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in alternatif televizyon kanallarına “Terörle mücadelemizi zaafa uğratabilecek analizlerden uzak durun” demesi tesadüf değil.

Çünkü Erdoğan kimse konuşmasın, sormasın, sorgulamasın istiyor.

Kendisinin 21 yılda derinleştirdiği bu yaranın görülmesini de çöken dış politikasının tartışılmasını da istemiyor.

Soru soran, meydan okuyan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i bu yüzden hedefe oturtuyor. Şehit cenazesine katılmayı “gövde gösterisi” olarak sunarak tehdit ediyor.

Ömer Çelik, “Özgür Özel, Netenyahu ve terör örgütleri ile aynı düzlemdedir” diyor, Bahçeli de bu “pası” alıp el yükseltiyor ve “Memleketi Manisa’da protesto edilen bu şahıs aklını başına almazsa sokakta bile yürüyemeyecek” diyor.

Yardımcısı Semih Yalçın siyasi literatürde hiçbir karşılığı olmayan “tefeci, arsız, peşkeşci, tufeyli, müptezel” gibi kavramları ardı ardına sıraladıktan sonra Özgür Özel’i “PKK’lı teröristin çorabı gibi iğrenç koku yayan pis bir politikacısın, seni ve partini o ateş kuyusundan küresel zebaniler ve sömürge cinleri bile çıkaramaz” diye açıktan tehdit ediyor.

İktidar bloku bir kez daha “terör kartı” ile bu kadar saldırgan bir dil geliştirerek bir yandan CHP ile DEM arasındaki olası bir iş birliğinin önünü kesmek isterken, diğer yandan da belli ki Diyarbakır, Van, Mardin gibi şehirlerde belediye başkanlarını yeniden kazanmasına kesin gözüyle bakılan DEM’in seçimlere girmesinin önünü kesmeye çalışıyor.

Bu nedenle Cumhur İttifakı 2017’den bu yana hep yaptığı gibi bir kez daha “terör kartını” öne sürdü.

“Ortak Bildiri” üzerinden başlatılan tartışma bugünlerde daha da büyütülüyor.

DEM zaten hedefti, şimdi CHP ve onun Genel Başkanı Özgür Özel doğrudan hedefte.

CHP, MHP üzerinden, DEM de HÜDA–PAR üzerinden vurulacak!

Bunun için hiçbir kural, kriter ve saygı yok, yalnızca tehdit var.

Senaryo hep aynı. Yaşananlar “münferit” değil!

Manisa’da yaşananların Çubuk’ta yaşanandan bir tek farkı var: Özgür Özel, valinin aracıyla camiden uzaklaştırıldı!

SODEV’in yaptığı en son araştırmada “araştırmaya katılanların yüzde 69,7’sinin barış için müzakereyi tercih ediyor” olması, sonuçları itibarıyla “iyi gözükse” de kimseyi rahatlatmıyor, çünkü Türkiye son zamanların en gergin döneminden geçiyor.

Kutuplaştırmanın mağduru olan DEM Parti, araştırmaya katılanların yüzde 71’i tarafından “kutuplaşmayı en fazla artıran parti” olarak görülüyor. Kutuplaştırma algısında DEM Parti’yi yüzde 60’la AKP takip ediyor…

Bu siyasal iklimi değiştirmek için “susun” diyen iktidar blokunun yanında değil, “konuşalım ve birlikte çözüm üretelim” diyen muhalefetin yanında hizalanmalı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in söylediği gibi “iktidarın sorumluluğuna ortak olacak, iktidarı meşrulaştıracak hiçbir imzayı atmamalı” iktidarın suçlarına ortak olmamalı!

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.