SUÇU BAŞKALARINA ATMAYIN

  Hayat acılarla dolu ve çoğunu alt etmekte çaresiz kalırız. Bazen yara bandını hızlıca çekmek gerekir; yaşam umulmadık güzellikleri aniden sunabilir. Esaret bir yaşam biçimidir.Yaşam koşulları sonucu esarete yatkın insan bunu her zaman kendi tercih eder; bağımsız insan red eder. Acı tercih edilmez, ancak ikinci elden bir dürtü şeklinde aslının verdiği acıyı unutmak için savunma mekanizması olarak ortaya çıkar.İnsanın yaradılışı haz ilkesine göre çalışır.Hazza doğal yaşamla ulaşılmazsa ikinci elden dürtüler geliştirilir.Acımasızlık ya da sadistlik yaşanılan acıların sonucunda ikinci elden geliştirilen bir dürtüdür.
        Acımasız ve merhametsiz insanların yaşam safahatı incelenirse sevgisiz bir hayat deneyimleri ve geçmişleri vardır.
             Dünyayı özgür düşünenlere dar edenler, kalplerinde özgür ve doğal bir aşkı barındırmamış,sokakta sevgilisiyle yürümemiş, bağnaz ve sofu bir hayat yaşayan insanlar olmuşlardır.
       Dinsel söylem aktörlerinin sürekli tekrarladığı ve tiksindiği(aslında bilinçaltının özlem duyduğu) cinsel ve estetik temalar, bu kişilerin birer kâbusuymuş gibi görünmekle birlikte özlem duydukları ve ulaşamadıkları yaşam biçimleridir.
             Victor Hugo'nun ölümsüz romanı "Notre Dame'in kamburu'nda rahip  Frollo tanrıya bekar kalarak ve kadın bedeninden uzak durarak yaklaşmak isterken güzel ve çekici Esmeralda'nın raksına ve bedeninin çekiciliğine yenik düşer.Kendini cezalandırmak için bedenini kırbaçlar.
              Doğal dürtüler baskı altına alınınca korkunç bir nefret ve acımasız kişilik yapıları ortaya çıkar.Bu kişiliklerin katı dinsel hükümlerin hakim olduğu ailelerden çıkması tesadüf değildir.
            Din adına hüküm veren kurumların ve kişilerin her söyleminde ya  kadın bedeni ya da cinsel içerikler vardır. Hırsızlık, arsızlık,yolsuzluk,cinsel istismar,kadın cinayetleri gibi toplumun en çok kanayan yaraları asla söz konusu değildir.
       Bu konulara niçin değindim? Devletin resmi kurumu olan Diyanet İşleri Başkanı korona virüsünü kastederek salgın hastalıkların nedeninin eşcinsellik ve nikahsız yaşamdan kaynaklandığını ima etti.Oysaki bir kaç yıldır çocuk istismarları ve infial yaratan olaylar dinci vakıf yurtlarında meydana geldi.Hiç bir eşcinsel çocuk istismarı yapmadı ve kadın öldürmedi.Hiç birisi namus cinayeti diye katliam yapmadı.Tedbir almadan umre organizasyonuna izin verilmeseydi korona salgını bu boyutlara gelmeyebilirdi.Eğri oturup doğru konuşmak lazım.


Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.