Muhalefet partileri aynı karede buluşmalı

Erdoğan’ın “Bu ülkenin nasılsa yüzde 70’i merkez sağa, muhafazakarlara, milliyetçilere, siyasal İslamcılara oy verir, alsa alsa en fazla yüzde 30 bilemedin yüzde 35 oy alacak CHP’yi de her seferinde sandıkta yeneriz ve sürekli iktidar oluruz” diye kurguladığı ve “iki partili” olmasını arzuladığı sistem yalnızca iflas etmedi, aynı zamanda elinde patladı!

“İki parti” diye kurguladıkları sistem bugün Meclis’te bile 14 partinin temsil edildiği bir sisteme dönüştü. Tümüyle Erdoğan üzerine kurgulanmış ve adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen bu ucube sistem aynı zamanda kamuculuğu, planlamayı, liyakatı ve Merkez Bankası örneğinde olduğu gibi kurumların işlevini de ortadan kaldırdı. Yalanlar gerçeklere çarptıkça, iktidar günü bile kurtarmaktan uzaklaştı. Bu yüzden Erdoğan konuştukça dolar kuru daha fazla alev alıyor, kriz derinleşiyor!

Kriz derinleştikçe sistemin “mimarı” Erdoğan’ın kendisi “yüzde 50+1″in hata olduğunu tartışmaya başladı! Ancak sistemin yarattığı dram, Erdoğan’ın Karamollaoğlu’na söylediğiyle sınırlı kalmadı, İktidar çevresinden örneğin Devlet Bahçeli, Cemil Çiçek, Şamil Tayyar hatta Sedat Peker gibi birçok kişi asıl adrese yani Erdoğan’a doğrudan yazmaya cesaret edemeseler de başka adresler üzerinden Erdoğan’a “mektup” göndermeye başladılar…

Ve “dolaylı mektuplaşmalar” ilk sonucunu verdi; Bahçeli’nin talebiyle Erdoğan ve Bahçeli buluştu. Bu sürpriz buluşma öncesi Erdoğan sistem tartışmasıyla ilgili kalıcı olma ihtimali olmasa da “geri vites” yapacağının sinyalini verdi ve Meclis çıkışında “Bunların hepsi maalesef yalan dolan, Anayasa değişikliğiyle ilgili karar merci parlamentodur” dedi. Ancak “özel görüşmeler” sonucu çekilen el freninin uzun soluklu olma şansı gözükmüyor, çünkü sistem her yerinden dökülüyor. Hızla değer yitiren Türk Lirası’nın da etkisiyle durması bir yana sürekli derinleşen ekonomik kriz yalnızca muhalefet parti seçmenini etkilemiyor, AKP’nin oluşturduğu yeni oligarşik yapı dışındaki herkesi etkiliyor…

Son 4 yıldır tepe tepe kullandıkları bu sistem şimdi ayaklarına dolanmış durumda. Bu nedenle AKP ve MHP blokunda yalnızca yüzde 50+1 değil parlamenter sistem de konuşuluyor. AKP’nin yanı sıra sürekli irtifa kaybeden MHP’nin ayakta kalmasının Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden geçtiğini bilen Bahçeli’nin “Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli, yüzde 50+1’dir” çıkışına rağmen, AKP MKYK üyesi Şamil Tayyar’ın “50+1, Cumhurbaşkanımıza ve sisteme kurulan tuzaktı” yaklaşımının önümüzdeki günlerde yeni bir “yanıltıldık, aldatıldık” tartışmasını başlatması bile sürpriz olmaz! Çünkü Erdoğan ve ekibi için asıl mesele yüzde 50+1 meselesi değil, iktidarda kalma meselesidir!

Kendi koydukları mevcut kurallarla seçime girdiklerinde artık kazanamayacaklarını biliyorlar. Bu yüzden Erdoğan oyunun kurallarını değiştirerek iktidara devam etme hesabı yapıyor!

Her fırsatta “milli irade” lafı eden Erdoğan için demokrasi yalnızca seçimle iktidara gelmek değil aynı zamanda seçimle gidilen rejimin adı olması bir anlam ifade etmiyor. Erken bir seçimi sürekli öteledikleri gibi, iktidarda kalmak için Erdoğan muhalefeti “Bu muhalefetin bir defa 2023’te iktidarı almak gibi bir imkanları da olmayacaktır” diye bir kez daha tehdit ederken, her dönemin adamı Mehmet Barlas da CHP’ye “CHP de kapatılabilir” diye ayar vermeye kalkıyor!

ERKEN SEÇİM ŞART!

Bütün bu gelişmeler karşısında, Kılıçdaroğlu ve Akşener’in doğru bir hamle ile kameraların karşısına birlikte geçerek “Yönetemiyorsunuz, ülkeyi batırdınız, erken seçim” şart diye meydan okumaları önemli oldu. Bu hamle muhalefetteki bütün siyasi parti genel başkanlarının kameralar karşısına hep beraber geçip “Nasıl bir Türkiye?” hayal ettiklerini anlatmalarıyla bütünleşirse hem geniş kitlelerde alternatif bir iktidar için güven duygularını büyütür, hem de AKP-MHP blokunun direncini kırar, erken seçimi zorlar…

Çok açık; ekonomiyi batırıp, her konuşması Türk Lirasını daha da değersiz hale getirirken, “biz ekonominin kitabını yazdık” diyen Erdoğan’dan; “Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin” diyen muhtarları hukuksuzluğa zorlayan bir İçişleri Bakanı’ndan; Mehmet Eymür’ün ve Sedat Peker’in kamuoyuna yansıyan iddialarını duymak istemeyen Cumhuriyet Savcıları’ndan; hiçbir yere seçilemeyen, hakkında çok ağır iddialar bulunsa da sürekli bir yerlere atanan Binali Yıldırım’dan; “Alevi birine Sünni kız verilmez” diyerek kini ve nefreti körükleyen Hayrettin Karaman gibi baş danışmanlardan; yapılan onca zalimliği görmek yerine Alevi ve Kürt kimliğini saklamak zorunda kalanlara “çifte kavrulmuş yalancı” diyen Hüseyin Besli gibi milletvekillerinden kurtulamadığımız sürece Türkiye normalleşemez! Erken seçim şart!

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.