Kriz var(2)!

Geçen yazımda Jared Diamond’un “Yükseliş” kitabında “kişisel ve ulusal krizlerle” ilgili düşüncelerinden hareketle, yaşadığımız zamanda “ ulusal krizlerle kişisel krizler arasında çözüm farkın en önemli etkeninin lider” olduğunu yazmıştım.
Liderler, krizlerin çözüm gücü oldukları kadar örgüt ya da ulusal büyüklükteki krizlerin doğrudan tek nedeni de olabilirler!
Önceki yazımda AKP Genel Başkanının kişisel kaprisleri nedeniyle ülkeyi sürüklediği krizlerden örnekler vermiştim...
Bugünde muhalefetten örnek vermek isterim.
CHP’nin 37. Kurultayının ülke beklentilerine cevap verememesi, hiçbir proje sunamaması, kısır çekişmelerin girdabından kalması ve de en önemlisi düzeni değiştirme doğrultusunda bilerek umut olmaktan kaçması gerçek CHP’lileri bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı!
Hiçbir heyecan yaratmayan Kurultay, bir de halkla alay eder gibi “iktidar Kurultayı” diye pazarlanmak istenince toplum müthiş tepki gösterdi
 
CHP’liler, partiyi misyon ve ilkelerinden ayıran son on yıllık yönetimi doğal olarak eleştirdiler.
CHP’nin sol bir parti olmaktan çıktığını ilkelerinden vazgeçtiğini dile getirdiler.
Özellikle hem CHP’nin 6 ilkesinin en önemlisi, hem de evrensel temel ilkeler çerçevesinde demokrasi, insan hakları, eşitlik, şeffaflık, yurttaşlık, adil paylaşım ve barış gibi çağın geliştirdiği ve yerleştirdiği tüm kavramları var eden LAİKLİĞİN yönetimce yok sayılması partide infial yarattı!
“Ayasofya Camii açılışı bir oyundur” diyerek hilafet çığlıkları atılışını dahası, Atatürk’e yapılan hakaret ve lanetlemeye kulak tıkanmasını sadece CHP’liler değil, laik demokrasi ve çağdaş Cumhuriyete inanmış yurttaşlar da tepki gösterdi...
 
Ekonomiyi çökerten, demokrasiyi askıya alan, yargıyı ele geçiren, eğitimi dine bağlayan, devleti sosyal olmaktan çıkaran ve Hilafete yürüyen tek adam rejimi, Kılıçdaroğlu zamanında kabul edildi.
Mühürsüz zarf ve oy pusulaları kullanılmasını nedeniyle AGİT tarafından hileli olduğu açıklanan rejim değiştiren referandum Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarıyla meşruiyet kazandı.
Bunun üzerine Erdoğan balkon milletle adeta alay eder gibi “atı alan Üsküdar’a geçti” Dedi.
Kısaca 10 yıldır Kılıçdaroğlu’nun uyguladığı yanlış, içeriksiz ve çekingen politikalar sayesinde laik demokrasi yerine ılımlı İslam düzenine doğru Türkiye evirildi.
 
Dile getirilen eleştiriler sonrasında Muharrem İnce’nin bir hareket başlatması ve bu harekete yönetimin verdiği cevap ile Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Gazetesinde yaptığı söyleşi CHP içinde yeni bir krizin ortaya çıkmasına neden oldu
 
CHP’lileri rencide eden ilk açıklama Genel Merkezin 2018 seçimlerinde milletvekili adaylarını belirleme ölçütü” kazanma potansiyelidir. Bu potansiyel de yapılan anketler ile belirlenmiştir” sözünün partinin her kademesinde infial yaratmasıdır. Çünkü herkes biliyor ki, dokunulmazlıkların oylamasında, Gül’ün CB adaylaştırılmasında, Tüzük Kurultayında doğru tavır alanları Genelmerkez garip ve karmaşık duygularla tekrar aday yapılmadı. Oysa bu kişiler daha önce partinin tüm üyeleri tarafından seçilmiş ve kazanma potansiyeli yüksek olan kişilerdi.
Bu nedenle daha çok kazanılacak yerlerde kayıplar oluştu.
Örneğin Mersin. Daha önce 11 milletvekilinin 4’ü CHP’li iken, milletvekili sayısı 13’e çıkmasına rağmen kazanılan sayı 3’de kaldı!
Nitekim bu açıklamanın yanlış olduğunu Kılıçdaroğlu daha sonra dile getirdi.
 
Kılıçdaroğlu Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda;
“Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?”
“Ekmeleddin Beyi yeteri kadar anlatamadık. Saygınlığı konusunda bugün de bir şüphemiz yoktur” diyor.
 
Arşivler duruyor.
2014 yılı Cumhurbaşkanı seçimi için Kılıçdaroğlu, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Bahçeli’ye önerdiğini makam kapısında basına açıklıyor. Yani İhsanoğlu, CHP’nin CB. aday önerisi olarak tarihe geçiyor.
Bir tek CHP’li tanımazken Ekmeleddin İhsanoğlu nereden çıktı?
O seçimlerde neden kökten Laik Demokratik Cumhuriyete karşı çıkan bir aday gösterildi??? Ekmeleddin İhsanoğlu’nun 2018 seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’a oy verdiğini söylemesi de işin başka garip noktası!
CHP’liler Gül’den korkmuyor. 2. Ekmeleddin vakasından korkuyor!
Peki, Kılıçdaroğlu niye Gül’ü ya da sağdan bir aday belirlemek istiyor?
Bu direnciyle kendi partisine saygısızlık etmiyor mu?
Kaldı ki; son kurultayda Parti Meclisi olası sağcı çatı adaylığına göre düzenlendi…
Abdullah Gül’ün CB adaylığı için “olmayacak” demesi gerekirken;
“Neden bu kadar korkuyorsunuz Abdullah Gül ‘den” diye soran bir CHP Genel Başkanına ne demeli…
 
Gazeteci: “Ayasofya açılışında çok tepki göstermemekle eleştirildiniz. Orada hedef gösterilmiş Atatürk’e sahip çıkmadığınız dahi söylendi. Sahiden de çok yüksek sesli bir tepki vermediniz” sorusuna Kemal Kılıçdaroğlu; “Ayasofya için tepki vermediğimiz için bizi eleştirenler kim, kim Allah aşkına? Ciddiye alınamayacak kadar ülke gerçekliğinden kopmuş, küçük bir grup.”
Bu yanıta ne demeliyiz; CHP gerçekliğinden kopmuş bir genel başkandan başka!
 
Siyaset bilimci Yelda Aksöz diyor ki; Yıllardır AKP ve kadroları CHP seçmenine, üyelerine “kantin solcusu, rakı masasından kalkmayanlar, azınlık” vb. sözlerini söylerken; CHP tarihinde ise ilk defa bir yönetici AKP ağzıyla kendi seçmenine, üyelerine bu cümleleri sarf etti. Bu utanç hiç unutulmasın.
 
Duayen Siyasetçi Kemal Anadol; “Gardırop Atatürkçülüğü güven partisi ve Kenan Evren’le birlikte tarihe karışmıştır. Yerine Kılıçdaroğlu’nun çekingen Atatürkçülük teorisi gelmiştir” diyor!
Sözünü dikkate almalıyız!

 Anlaşılan o ki, liderlerin yarattığı kriz bazen uzun süre çözülemiyor.
Demem o ki; lideri doğru seçmeliyiz!
 


Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.