KASIRGANIN ÖNÜNDEKİ TÜRKİYE

Türkiye; kendini sorgulamakta cesaretli mi? becere biliyor mu?
- Halkların kardeşliği, inançların özgürlüğü adına, ileri demokrasi adına, eylemlerini ve reflekslerini sırtlana biliyor mu?
- Sanata ve sanatçısına yol aça biliyor mu? Türkiye özgürlükleri, hukuku, düşüncelerin ifadesini tahsis edip, eğitimde inanca dayalı sistemi ret edebiliyor mu?
- Çocukların geleceğini, yaşayanların sosyal güvencesini, yaşlıların huzur ve sıhhatini düşüne biliyor mu?
- Sınır komşuları ile dayanışma, güvenirlilik sağlaya biliyor ve dünya medeniyetinin standartlarına ayak uydura biliyor mu?
- İnsanının içeride güveni ve huzurunu, dışarıda ulusal güvenirliliğini barış içinde, huzur içinde sağlayıp, güvenlik güçleri ile halkının barışık ortamını yarata biliyor mu?
- Sendikalarının, işçilerin sosyal güvencesini sağlayacak örgütsel gücü olmasını sindirip, neoliberalist sistem çarkının dişlisi taşeronluk sistemini ret edebiliyor mu?
-Ülkenin geleceğinin teminatı olan öğrencilerinin; fikir fırtınası olmasına, düşünce özgürlüklerinin ve konuşma özgürlüklerinin, ileri demokrasi söylemlerinin gereği yerine getirilmesine olanak sağlanıyor mu?
-Emek sermaye ilişkisinde, liberaliz sistemin gereklerini uygularken hatta sömürü düzenini rüşvet ve talan düzeyine kadar taşırken, işçi haklarının ve emeğin karşılığının savunulmasına olanak tanınıyor mu?
-Taşeronluk yenidünya düzeninde, neoliberalist yapılanmanın öncülüğünü yaparken, Türkiye'de bu yapılanmaya karşı işçi direnişlerine meydan açılıyor mu?
-Eylem ve gösteri özgürlüğü, demokratik haklardan görülüp, Tomalardan, gaz bombalarından, plastik mermilerden, sıcak mermilerden ve polis baskısından arındırılıyor mu?
-inançlarımıza başvurarak Vicdan ve fikirlerin durulaştığı bir dönemden çıkıyoruz. Soruyorum; hapishanelerde ki adi ve düzeni yıkmaya yönelik suçlar hariç, birçok yok nedenden, kalemlerinden dökülen gerçeklerden ve kumpaslardan yatanların çoluk çocukların hala sevindirmeyi tahliyelerle başara biliyormuyuz? Fikirlerin özgürce tartışıldığı bir ülkeyi dünyaya şunula biliniyor mu?
-Kavramları ve kurumları demokrasinin gereği, kendi içlerinde ve bünyelerinde özgür ve demokrasinin denetimli demokrasi anlayışı ile işlemesine müsaade ediliyor mu?
-Seçilmişlerin demokraside geçerliliği anlayışı; yerel yönetimler de çifte standart yaratmadan, toplumun ayrıştırılması ve ötekileştirilmesi yaratılmadan, benim halkım, benim memleketim, devletim, eşitlilik ilkesi anlayışı demokrasi gereği uygulanıyor mu?
 
*
Ülkemizde demokrasinin teminatı, inanç özgürlüğü bekleyen Alevileri Osmanlı Emevi anlayışından uzaklaşılıp bugüne bir adım atılmadan, vatandaşlık görevlerini devleti adına elden bırakmayan Alevileri eğitimde ve inançta ne zaman rahatlatacak kararlar alınabilecek. Tüm siyasetin kurguları ve geleceği bu düşmanlık üzerinden yürütülüyor sanıyor insan. Ne kadar yaman bir çelişki değil mi. Saf eviler ve Osmanlı arasında ki kavganın şeklini ve amacını, hatta kaynağını incelediğimizde yaman bir çelişkiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. En yetkili ağız diyor ki; ''Hızır paşalar asırlar öncesinde kalmıştır'' oysaki Hızır paşanın sayılarını saymakta zorluk çekiyoruz. ''Açılın kapılar şaha gidelim'' diye, medet arama dönemi de asırlar öncesinde kalmıştır. Soruyorum; Şahın kim olduğunu biliyor musunuz? Şah ''Haz. Alidir.''  Haz. Muhammed demiş ki; ben ilmin dünyası, Ali de ilmin kapısıdır. Kapının burada ne olduğunu da bilemezsin... Burada kapı, Allah'ın kapısıdır. Hz. Ali’nin mertebeleridir, dört kapı, kırk makam. Şah dediğin Ali de sevmekte zorlanıldığı, camilerde bir türlü Ehlibeyt ’in dillendirilmemesi sorgulana biliniyor mu? Alevilerin merdanıdır. Ali sırdır, Ehlibeyt abası altında bir vücutta iki baştır. Senin sevmediğin Alevilik, Ehlibeyt yolunu bilir, sürek oradandır. Yol cümleden uludur. Toplumun sevmesini engelleyen zihniyet, Ehlibeyt abası altında olan ve soydan gelen Şahı Meradandır.  Ehlibeyt abasından gelen soyun velilerine, imamlarına, ocaklarına kayıtsız kalınmak sebepsiz midir?
 
Sosyal devlet olmanın temel ilkeleridir sendikacılık ve örgütçü lük. Üniversiteler ve onun öğrencileri yaşadıkları ülkenin düşünen ve üreten bilgi mutfağıdır. Kendisini sorgulamaktan uzak duranlar , düşüneni ölüme terk ediyor yada sen içeride  kal diyor. İşine de gelmeyince ben yapmadım, hatadır oldu yada  günah keçisi üzerinden aklanıp paklanılıyor. Bu yandaşların sömürüsünü, talancılığını ve rüşvetçiliğini örtülemekten başka bir şeye yaramayan mağduriyet politikası, Ülkemizi algı politikalarının diz boyu olduğu, kamuyu yönlendirmenin ve talan etmenin içselleştiği bir hal almış duruma düşürdü.
 
Emek ve sermaye çelişkisi, emeğin savunulmasını ve karşılığının alınmasının sebebidir. Buda demokratik ülkelerde örgütsel sınıf anlayışı ile elde edilir. Ülkemin örgütsel sınıfını ve onun direnen gücünü yok eden neoliberalizmin demir kolu olan taşeronluk, sermaye sınıfının ekmeğine bal ve kaymak süre süre hızla yaygınlaşmaya, önüne geçen bir hal almışsa, yarınların işçi sınıfı ve çalışan emekçileri köle olmaktan kurtulamayacaklardır.
 
Eylem ve gösteri özgürlüğü ülkemizin bir türlü aşamadığı özgürleştiremediği, ölüm kusan, kin ve nefret söylemlerinin tırmandırılarak, toplumu ötekileştiren ve ayrıştıran alanları ve meydanları durumuna getirmiş, bayram ve sevgi seli havasında hak arama, anma ve yaşatma duygusunu yok etmiştir.
 
Seçilerek iktidar olma hakkı, milletin iradesinin beyanıdır. Bu hakkı kendinden olmayanlara kullandırmamak için her türlü antidemokratik baskı ve uygulamalarıyla yıldırmak isteyenler ''bizden değilsen faydalanamazsın'' söylemlerini algı politikaları ile halkın birliğini ve dirliğini ayrıştıracak duruma getirmiş, demokratik haklarını kullanarak sonuca ulaşan siyasi parti ve onun yerel yönetimlerini, kendinden olmadığı gerekçesiyle devletin imkânlarından mahrum ederek tecrit etme yollarını meşru kılmıştır.
 
Türkiye demokrasinin dışına çekilmeye çalışılırken, getirilmek istenen sistemin kurbanı olmaya, bölüne, bölüne küçülmeye başlamıştır. Bu amaçlı ve kasıtlı davrananlar; getirmek istediği düzenin kendisini taşıyanlardır. Bu kasırgadır. Önünde Türkiye vardır. 
*
Tüm emekçilerin, emeklilerin ve milletimizin direncini kutluyor, daha özgür bir yaşam içinde fikirlerin, vatandaşlık ve evrensel değerler ölçeğinde tartışıldığı bir Türkiye umudumuzdur! MİLLETİMİZİN, beklediği bir  çift söz var! Yeterki tek yetkilinin ağzından çıksin": gelin bir olalım, iri olalım, diri olalım, dışarıdan bizleri bölmek isteyen nifaklara ve onun içeride ki yandaşlarına gereken dersi verelim!
*
Bugün doğu Akdeniz'e yaşadığımız gelişmeleri göz önünde tutmak zorundayız!
Her türlü uluslar arası hukuka rağmen, haklılıgımız göz ardı ediliyor! Bugün bir olma fırsatını kullanmayıp ne zaman kullanacağız. Bugün milli mutabakatı sağlamayacağız da ne zaman eyleme geçeceğiz!
Dostun bir tek sitemi öldürür beni deyimi anadolu kültürü ve medeniyetinin deyimidir. Bugün dostu incitecek, kardeşi incitecek, milli beraberliğimizi  gözardi edecek gün değildir. Emperyalizme dahası ABD'ye elinizi kolunuzu vermedikçe yalnız kalırsınız. Dik durarak  ve haklılıklarımızı savunduk ca peşinden koşulan olursunuz!
Güçlü olmak için herseyimiz var. Olmayan tek şey siyasetteki kirliliğin çokça olması, birlikte basarmalıyız anlayıșı dan siyasilerin uzak durușudur...

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.