HAYATI ŞANSA BIRAKMAK

Hayatınız şansa bırakılmayacak kadar değerlidir. Çoğu zaman sıkıntılı anlarımızda bizi bir bezginlik alır ve hiçbir şey yapmak istemeyiz, hatta elimizden gelenin en iyisini bile… Yani hayatımızı şansa bırakırız.

Hayatımızı şansa bıraktığımızda karşımıza çıkacak olan her şeyi önceden kabullenmemiz lazımdır. Ancak bu da bize çoğu zaman ters gelir çünkü şansın bize getirdikleri bizim istediklerimiz olmasa da kabullenmek zor gelir. Ama iş işten geçmiş hayat onları bizim önümüze çıkartmıştır bile.

                Hayatımızı şansa bırakamayız. Doğaldır ki İlahi kudrete inanıyor ve onun isteği dışında bir şey olmayacağını kabulleniyoruz. Yine de hayatımızda olmasını istediğimiz her olay için çaba göstermek ve çok çalışmak zorundayız.

                 Kimi zaman kimsenin yapmak istemediği işler büyük fırsatlar gizler. H. Jackson Brown

Sevdiğim bir türkü vardır, hatta bu türküye yapılmış bir yorumu hatırlıyorum.

Çarşambayı sel aldı… Bir yar sevdim el aldı…

Siz kendinize diyorsunuz ki

  • Bir türkü bestelemek istiyorum

Gidiyorsunuz bir dereye, derenin üstündeki köprüye oturuyorsunuz, ayaklarınızı aşağıya sarkıtıyorsunuz, sazınızı elinize alıyorsunuz, ilham da sizin yanınızda ve başlıyorsunuz söylemeye…

Çarşambayı sel aldı… Bir yar sevdim el aldı…

Yok! İnanın böyle olmuyor. Asıl olan şudur.  Çarşamba’yı (Karadeniz’in çok şirin bir ilçesidir) sel alıyor, birçok kişi zarar görüyor, bir de yar sevmişsiniz, peşinden koşmuşsunuz, hayaller kurmuşsunuz… Ve onu da el alıyor. İşte o zaman siz dereye gidiyorsunuz içiniz buruk, hayallerinizi karalar kaplamış, derenin üstündeki köprüden ayaklarınızı aşağı sarkıtıyorsunuz, elinizde sazınız ve işte o zaman ağzınızdan şunlar dökülüyor…

Çarşambayı sel aldı… Bir yar sevdim el aldı…

Herkesin bir şeylerden korktuğunu, bir şeyleri sevdiğini, bir şeyleri yitirdiğini unutmayın.

Köyün birinde iki erkek kardeş varmış. Babalarından kalan bir tarlayı ikiye bölmüşler ve buğday ekiyorlarmış. Kardeşlerden biri evli ve çocuklu diğeri ise bekarmış.

Hasat zamanı gelmiş, her akşam topladıkları buğdayları çuvallara doldurup tarlaların kenarına koyuyorlarmış. Ama bekar olan kardeş çuvalların yerini değiştiriyor ve büyük kısmını kardeşinin tarlasına koyuyormuş.

  • Ben bekarım ağabeyimin ailesi var daha çok ihtiyacı var. Diyormuş.

Ancak kardeşi de aynı şekilde sabah bekar kardeşi gelmeden çuvalların çoğunu onun tarlasına koyarak,

- Ben evliyim ilerde hastalansam çocuklarım ve karım bana bakarlar kardeşimin ise kimsesi yok.

Diyormuş.

Hikayenin sonunu merak ettiniz değil mi? Sonunu anlatmayacağım. Siz kendinize göre istediğiniz sonucu kendiniz düzenleyin. Ama böyle kardeşiniz olunca çuvalların ne tarafta kaldığının bir önemi var mı?

                                                                      

Köprünün üstündeki kör dilenci üzerinde bir karton asarak dileniyormuş.

“Doğuştan körüm yardım edin”

Önünden çok kişi geçtiği halde kutusuna para atan çok az oluyormuş. Derken bir ayak sesi önünde durmuş. Çantasını karıştırdığına göre bir kadın olduğunu da anlamış. Kadın üzerinde asılı olan kartonu almış ve bir şeyler yazarak tekrar asmış. Kutusuna da para atmayı unutmamış. Şimdi eskisinden çok ama çok daha fazla kişi para atar olmuş kutuya.

Kör dilenci akşam eve geldiğinde karısına sevinçle topladığı paraları göstermiş ve karısına kartonda ne yazdığını da sormayı unutmamış.

“Bahar geldi ama ben yine göremeyeceğim…”

                                                                              

                                                                        

Adam birilerini kandırarak para kazanır, haram parası ile gider bir inek alır, bunu da gidip Hacı Bektaşi Veli Hazretlerine kurban olarak vermek ve Hazretin gözüne girmek ister.

Hacı Bektaşi Veli’nin hisleri kuvvetlidir ve “haramdır” diye almaz.

Adam şaşırır ama isteğinden vazgeçmez. Alır ineğini Mevlana Hazretlerine gider. Kurban getirdiğini söyler.

Mevlana ineği alır ve “biz karga gibiyizdir ama Hacı Bektaşi Veli şahin gibidir öyle her leşin etini yemez” der.

Adam yine şaşırır ve bu sefer konu kafasını karıştırır, Hacı Bektaşi Veli Hazretlerine tekrar gider ve ineğini Mevlana Hazretlerinin aldığını söyler.

Hacı Bektaşi Veli “bizim gönlümüz göl gibidir küçük bir kirli damla ile çok kirlenir ama Mevlana’nın gönlü derya gibidir kirli damla ona neylesin” der.

                                                                         

Bazen hayatınızı sürdürürken nefes alma ihtiyacı doğabilir. Her daim mükemmelin peşinde koşmak, kamil insan olmaya özen göstermek ve bunları acımasızca size saldıran bir hayatın işlevleri arasında yapmak sizi son derece yorabilir. Kendinizi psikolojik olarak desteklemediğiniz sürece bu yorucu tempoya ayak uydurmanız son derece güç gelebilir ve sizi daha sonrasında tedavisi mümkün olmayan pozisyonlara sokabilir. Bu tip durumlarda kendinizi dik tutacağım diye ısrarcı olmayınız kendinize küçük mutluluklar yaratmalısınız. Kolay mıdır?

Evet kolaydır. Örneğin ben her sabah tuvalette bir şeyler okumayı çok severim. Elimden gelse ve hanımım izin verse resmen oraya bir kütüphane dolabı yaparım. Keyifli geliyor, hatta bazen bacaklarım uyuşuncaya kadar orada kalıyorum… Detaylara girmeyelim… İlk okuduğum şey tabi ki günlük gazetem.

Gazete okurken ne okuduğunuza dikkat etmelisiniz bazıları 3. Sayfa haberlerinden son derece büyük keyif alır. Kim kimi öldürmüş, nerede kaza olmuş, acil servislerde neler olmuş, kim kime tecavüz etmiş… İşte moral bozucu haberler, isterseniz meraklı olun ama bu haberler mutlak bilinçaltınızda bile sizin güne mutsuz başlamanızı sağlayacaktır.

Ölüm haberleri… Bunlarda ikinci mutsuzluk haberleri… Her gün bir tanıdık var mı? Diye bakılan bu haberler aslında bazen bir dostunuzun yakınını kaybettiğini size söyler ve sizin taziyede bulunmanızı sağlar ancak her gün gazetede buraya bakarak sanki bir tanıdığınızın ölmesini bekliyormuşçasına dikkatli okumanız da hoş değil…

Sağlık haberleri… Ben çoğunun bizi korkutmak üzerine yazılmış olduğuna ve gazete yönetimi ile tanıdık olan bir tıp adamının para kazanmak için bol bol korkutucu yazı yazdığına inanıyorum. Ben her Türk erkeği gibi elinden güzel yemek yapmayı becerebilen hatta olmayacak malzemelerden muhteşem tatlar yaratabilen, dolayısı ile bunları hem yemeği hem de ikram etmeyi seven bir kişiyim… Evet, “Obezite” sorunum var. İşte itiraf da ettim. Ama bunu her gün yeniden gazetede görmekten bıktım. Hem korkuyorum hem moralim bozuluyor ve gördükçe daha fazla bir şeyler yemeğe başlıyorum.

Spor haberlerine girmiyorum fanatiklerin takımları maç kaybettiğinde ne hale geldiklerini biliyorum. Bir de akşam yaşadıklarını sabah yeniden gazetede görmek… Maazallah…

Demek ki kendimize nefes alacak küçük mutluluklar yaratmalıyız. Sabah pencerenizi açın, hava ister soğuk ister sıcak olsun sizi ilgilendirmez sizin için önemli olan bir sabah daha uyandığınızdır. Bunu unutmayın.  

İşinize giderken trafikte kaç yeşil ışığa denk geldiğiniz oyununu oynayın. Hep kırmızı geliyorsa o gün piyango bileti almazsınız. Ama çok yeşil ışığa denk gelirseniz o zaman mutlu olursunuz.

Ve lütfen günde en az üç uzun zamandır aramadığınız arkadaşınızı cep telefonundan arayın. Onları özlediğinizi söyleyin. İnanın onlardan gelecek cevaplar sizi çok mutlu edecektir.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.