1 MAYIS EMEĞİN BAYRAMI KUTLU OLSUN!

banner35

Krizi derinleştiren, ekonomik mali açmazları büyüten, uzun vadeli kalkınma planlamayan, kamucu politikaları terk eden, istihdamı, işsizliği öncelemeyen, sağlam ve sürdürülebilir kamu hizmeti sunmayan bir iktidar, geçmişte olduğu gibi bu bugün de krizin yükünü emekçilere, EMEKLİLERE ödetmek istemektedir.

1 MAYIS EMEĞİN BAYRAMI KUTLU OLSUN!

Krizi derinleştiren, ekonomik mali açmazları büyüten, uzun vadeli kalkınma planlamayan, kamucu politikaları terk eden, istihdamı, işsizliği öncelemeyen, sağlam ve sürdürülebilir kamu hizmeti sunmayan bir iktidar, geçmişte olduğu gibi bu bugün de krizin yükünü emekçilere, EMEKLİLERE  ödetmek istemektedir. Yaşamlarının en verimli zamanlarını bu ülkeye feda eden emekliler sefalet ücretine mahkûm edilmiş, Dünyada emeklilerin sendika kurma hakları evrensel bir değer kazanmışken iktidar 13.5 milyon emekliyi temsil eden sendikaları kapatmakla, EYT’lileri hak ettikleri emekliliğe kavuşma yerine açlık ve yoksullukla savaşmaya mahkûm etmiştir. “Artık yeter, salgının faturasını daha fazla emekçilere, EMEKLİLERE  kesmeyin”.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü

1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üzerindeki pek çok ülkede, resmî tatil olarak kabul edilmektedir. Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü ” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.

1 Mayıs neden kutlanıyor? 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün tarihi ve önemi…

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü dünya üzerinde bir çok ülkede kutlanıyor. İlk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi'nden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler. 1 Mayıs 1886'da ise Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler iş bıraktılar.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü bugün kutlanıyor. Geçmişi 1800’lü yıllara kadar uzanan 1 Mayıs’ta başta işçiler olmak üzere tüm emekçilerin isteklerine dikkat çekilir. Peki 1 Mayıs neden kutlanıyor?

1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Şikago'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı.

Bu gösteriler 1 Mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs'ta kanlı Haymarket Olayı'na yol açtı.

Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü ” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.

Zamanla 8 saatlik işgünü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs'ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.

TÜRKİYE’DE 1 MAYIS’IN TARİHİ

1912 yılında İstanbul'da ilk 1 Mayıs kutlaması gerçekleşti. 1923 yılında yasal olarak “İşçi Bayramı” ilan edildi. 1924 yılında hükümet kutlamaları yasakladı.

70'li yıllar…

1976 yılında Taksim'de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu organizasyonu olarak gerçekleşti. 1977 yılında kimsenin unutamadığı kanlı 1 Mayıs yaşandı. 500 bin kişinin katıldığı 1 Mayıs'ta ateş açıldı ve göstericilerin 34'ü hayatını kaybetti. Ardından 1978'de Taksim meydanına yüzbinlerce kişi geldi. 1979'da Sıkıyönetim Komutanlığı mitinge izin vermedi ve sokağa çıkma yasağı ilan etti. Sokağa çıkma yasağına rağmen yüzbinlere ulaşan rakamlarla 1 Mayıs kutlandı.

2000'ler…

2006 yılında en geniş katılımın yaşandığı ilçe Kadıköy oldu. 2007 yılında 1 Mayıs'ı tekrar Taksim'de kutlayarak aynı zamanda 1977'de olan olayları anmak isteyen grupları polis silah, biber gazı, gaz bombası kullanarak durdurmaya çalıştı. 2008 Nisan'ında, 1 Mayıs'ın “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması kabul edildi. 2010 1 Mayıs 140 bin kişinin katılımıyla Taksim'de kutlandı. 2013 1 Mayıs’tan 4 ay önce Taksim'i Yayalaştırma projesi adı altında 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanılması yasaklanmasına rağmen bazı gruplar Taksim'de kutlamaya çalıştı. Polis, göstericilere izin vermedi ve göstericilere karşı ateşli ve ateşsiz silah kullandı. Hastanelere gaz bombası atıldı.1977'den sonra olaylı bir 1 Mayıs olarak tarihe geçti.

Fabrikalarda, şantiyelerde, tersanelerde, santrallerde, inşaatlarda, tarlalarda, hastanelerde, ofislerde alın teri dökenlerin; yeryüzündeki insana ait tüm güzellikleri yaratanların, emeğin ve emekçilerin birlik, mücadele, dayanışma günü 1 Mayıs İşçi Bayramı dünyada farkındalık yaratan tek bayram!

1 Mayıs Kutlamalarından aldığımız bildiriler, mesajlar ve basın açıklamalarından siz değerli okuyucularımıza aktarmak istediklerimizi paylaşalım dedik…

ATATÜRK KENT MEYDANINDAN EKMEĞİNE ALIN TERİNİ KATANLARA SELAM OLSUN.

Selam olsun alanlarda olanlara, yürekleriyle alanları dolduranlara.

Selam olsun zulme ve sömürüye başkaldıranlara.

Selam olsun emekçiye, işçiye, çiftçiye, emekliye.

Selam olsun havama, suyuma, toprağıma dokunma, doğayı talan etme diyenlere.

Selam olsun alın terinin hakkını arayanlara!

Selam olsun aydınlık yarınlarımız için, her türlü baskıya karşı adalet ve insan hakları isteyenlere.

Bugün 1 Mayıs, işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü. 1 Mayıs’a, çalışma koşullarının ağırlaştığı, temel tüketim mallarına gelen zamların işçilerin belini büktüğü, ücretlerin eridiği, salgına rağmen emekçilerin üretime ve hizmete aralıksız devam ettiği, halkın bir yandan pandemiyle bir yandan ekonomik krizle boğuştuğu bir ortamda giriyoruz.

Pandemi süresince toplu taşıma araçlarıyla işe gidip gelen, sokağa çıkma yasaklarında bile kapalı ortamlarda yan yana çalıştırılan emekçilerin, en temel ve acil sorunlarını toplu olarak ve daha güçlü şekilde dile getirecekleri güne, 1 Mayıs’a gelince, meydanlara çıkmaları salgın gerekçesiyle yasaklanıyor.

Emeğin ve üretenlerin uğradığı haksızlıklara, zulme ve sömürüye karşı, 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nde tüm emekçileri ezilenlerin haklarını haykırmaya çağırıyoruz.

Tüm dünya uluslarıyla birlikte ülkemizde ciddi bir virüs salgınıyla zor bir dönemden geçiyor. Bu zorlu dönemde hayatları pahasına hizmet veren, bilim insanlarına, sağlık ve eğitim emekçilerine, halkımızın beslenmesi, sağlıklı ve huzur içinde yaşaması için çalışan bu sürecin görünmez kahramanı tüm emekçilere minnet borçluyuz.

Korona virüsü, ekonomik ve sosyal anlamda bir kaos durumu oluşturmuştur. AKP iktidarı da tarihimizin en büyük ekonomik krizini ülkemize yaşatmaktadır. Salgın sebebiyle ve yaşanan kriz ortamında işçiler, emekçiler, kamu çalışanları, emekliler ve üreticiler zor durumlara düşmüştür.

Ancak emekçilerin ne kadar vazgeçilmez olduğunu, emekçilerin üretmediği, hizmet etmediği zamanlarda hayatın sürdürülemeyeceğini bir kez daha göstermiştir.

Korona virüs salgını, kapitalist sistemin emekçi halklara emek ve doğa sömürüsünden, savaşlardan, ekonomik krizlerden, yoksulluktan ve işsizlikten başka bir şey vermediğini, özelleştirmeci, küreselci, esnek istihdama dayalı neo-liberal politikaların iflas ettiğini de göstermiştir.

AKP salgının başından itibaren sermayeyi koruma tercihini ortaya koymuş, zaten sınırlı olan destekler büyük oranda işverenlere verilmiştir. Salgınla birlikte ülkede zengin ve yoksul arasındaki uçurum derinleşmiş emekçiler açlığa terk edilmiş, kepenkler bir bir kapatılmış, emekçiler ekmek teknelerini satmışlardır. Milyonlarca öğrenci ekonomik çaresizlik nedeniyle uzaktan eğitimden faydalanamamış. Eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırmış, eğitim emekçileri yük görülmüş, özlük haklarına ve ek derslerine göz dikilmiş. Aşısız ve korunmasız bir şekilde yüz yüze eğitim yaptırılarak bedeli canlarıyla ödetilmiştir.

Siyasi kirlenmişliğin, rantın, yolsuzluğun, rüşvetin AKP iktidarı döneminde yaygınlaştığı koşullarda elbette tarihin en büyük siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunları yaşanacaktır. Salgın ve ekonomik kriz; kapanan işyerleri, üretimini azaltan fabrikalar, işsiz kalan milyonlar ve yoksulluk yaratmıştır. En zengininden en fakirine kadar birçok ülke, kamucu sosyal devlet uygulamalarıyla, halkına karşılıksız gelir destekleriyle, temel tüketim ihtiyaçlarını bedelsiz veya indirimli sağlamışken. Ülkemiz, iktidarın uygulanan yanlış politikalar nedeniyle yurttaşlarına en az nakdi destek veren iki ülkeden biri olmuştur.

Salgın tehdidi ve hastalanma korkusunun yerini işsizlik korkusu almış. Bu ortamda emekçiler iş bulamamakta, ekonomik sıkıntılar yaşamakta, evine ekmek götürememektedir. Kod 29 uygulamasıyla on binlerce emekçi tazminatsız işten atılıyor. Milyonlarca çalışan ve ailesi ücretsiz izin dayatmasıyla üç kuruş paraya yaşamaya mahkûm ediliyor.

Krizi derinleştiren, ekonomik mali açmazları büyüten, uzun vadeli kalkınma planlamayan, kamucu politikaları terk eden, istihdamı, işsizliği öncelemeyen, sağlam ve sürdürülebilir kamu hizmeti sunmayan bir iktidar, geçmişte olduğu gibi bu bugün de krizin yükünü emekçilere ödetmek istemektedir. Yaşamlarının en verimli zamanlarını bu ülkeye feda eden emekliler sefalet ücretine mahkûm edilmiş, Dünyada emeklilerin sendika kurma hakları evrensel bir değer kazanmışken iktidar 13.5 milyon emekliyi temsil eden sendikaları kapatmakla, EYT’lileri hak ettikleri emekliliğe kavuşma yerine açlık ve yoksullukla savaşmaya mahkûm etmiştir. “Artık yeter, salgının faturasını daha fazla emekçilere kesmeyin”.

Salgının da, ekonomik krizin de sorumlusu biz değiliz, bedelini de biz ödemeyeceğiz.

Ekonomideki rakamlar ve siyasi gelişmelerin gerçekliği karşısında ülkemizi 20 yıldır yönetemediğini gösteren AKP iktidarının uygulamaları ortadadır. Ülkemizde enflasyon, zamlar, faizler, adaletsiz vergi dilimleri, döviz kurundaki artış ve işsizlik sürekli artmaktadır. Açlığın ve yoksulluğun ülkemizde adeta sıradanlaştığı koşullar yaşanmaktadır.

Ülkemizde çok ciddi bir sağlık sorununa dönüşme riski taşıyan korona virüsü; eğitimi, sağlığı, ulaşımı, enerjiyi, tarımı, hayvancılığı, orman alanlarını, fabrikaları, kültürü, büro alanlarını, yerel yönetimleri ve toplumsal yaşamı olumsuz etkilemiştir. Yüz binlerce işçi ve emekçi alınmayan önlemler nedeniyle sağlıksız koşullarda ve salgın tehlikesine rağmen iş yerlerine gitmeye mecbur bırakılmıştır.

İnsanın paradan daha değerli olduğu, sağlığın alınıp satılamadığı, herkesin sağlıklı gıda ve barınma hakkına sahip olduğu bir dünyanın olacağını gösterdiler.

Ülkemizde ve dünyada barışın, kardeşliğin, hukukun, demokrasinin ve dayanışmanın hüküm sürmesi için MÜCADELE EDİYORUZ.

Bizler İNSAN ONURUNA YARAŞIR BİR İŞ VE YAŞAM İÇİN, kamusal sosyal güvenlik ve sendikal haklarımızın eksiksiz güvence altına alındığı yeni bir toplumsal düzen istiyoruz. İşsizliğe, yoksulluğa, kölelik koşullarında esnek, güvencesiz çalıştırmaya mahkûm edilmediğimiz, kıdem tazminatımızın tartışmaya açılmadığı, insanların açlıktan ölmediği; çocukların savaşlar sonucunda anasız babasız kalmadığı bir dünyada insanca çalışmak ve insanca yaşamak istiyoruz. Kadına yönelik şiddet bir insan hakkı ihlalidir. İstanbul sözleşmesi yaşatır, bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Yaptırım gücü vardır, kadınlar için bir güvencedir. Neredeyse her gün bir kadın cinayetinin yaşandığı ülkemizde, İstanbul Sözleşmesinin hukuksuz bir şekilde feshedilmesini kabul etmiyor, vazgeçmiyoruz.

En büyük güç örgütlü güçtür. Emekçiler alın terlerinin karşılığını, eşit ve özgür bir ülke ancak ve ancak örgütlü mücadeleyle kazanılacaktır.

1 Mayıs’a korona virüs salgının gölgesi düşse de işçiler, emekçiler ve tüm çalışanlar iş yerlerini, fabrikaları, bulundukları her yeri 1 Mayıs alanlarına çevirip taleplerini dile getirmelidir:

- Salgın sürecinde 800’den fazla kamu emekçisi ve işçi Covid-19 nedeni ile yaşamını yitirdi. Covid-19 tüm emekçiler için meslek hastalığı sayılmalıdır.

- Tüm emekçilere öncelikli aşı hakkı tanınmalıdır.

- Pandemi sadece bir sağlık sorunu olarak değil aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir kriz olarak da kendisini göstermektedir. Memur, işçi ve emekli maaşları tekrardan düzenlenmelidir.

- Bu yıl kamu emekçilerini ilgilendirecek toplu sözleşme görüşmeleri öncesinde memurlara grevli toplu sözleşme hakkı tanınmalıdır.

- Belediye şirketlerinde çalışan işçilere gerçek kadro verilmelidir.

- Başta sağlık ve eğitim olmak üzere tüm kamu hizmetleri yurttaşlara ücretsiz olarak sunulmalı.

- Sağlık ve eğitim hizmetleri kamulaştırılmalıdır.

- Kamuda performans sistemi adı altında esnek çalışma hükümlerine son verilmelidir.

- Sendikal örgütlenmelerin önünde yer alan engeller kaldırılmalı, sendikalar üzerindeki siyasi baskılara son verilmelidir.

- Kamu Özel İş birliği çerçevesindeki tüm ihale ve projeler iptal edilmelidir.

- Pandemi sürecinde milyonlarca işçi ve emekçi gelir kaybına uğrarken iktidara yakın bir avuç zümre zenginliğine zenginlik katmıştır. Zengin yandaş şirketlerden bu süreçte servet vergisi alınmalıdır.

- Türkiye’deki vergi adaletsizliğine son verilmeli, asgari ücretten vergi kesintisine son verilmelidir. Kamu emekçilerinden kesilen yüksek vergilere son verilmelidir.

- Açlık sınırı altında yaşayan her haneye asgari bir gelir desteği sağlanmalıdır.

EMEĞİN BAYRAMI KUTLU OLSUN

YAŞASIN SINIF DAYANIŞMASI,

YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ

YAŞASIN 1 MAYIS!

1 MAYIS TERTİP KOMİTESİ

BİR BAŞKA 1 MAYIS TERTİP KOMİTESİ VE BASIN AÇIKLAMASI

Tüm insanlığı tehdit eden küresel salgın koşulları, emeğin değerini hepimize bir kez daha hatırlattı. Herkes evine kapanırken çalışmak zorunda kalanlar sayesinde bir kez daha gördük ki emek yoksa üretim yok, emek yoksa soframızda ekmek yok, emek yoksa iletişim yok, emek yoksa ulaşım yok, emek yoksa sağlık yok, emek yoksa hayat yok…

Hayatı var eden emekçiler ne yazık ki hayatları boyunca yokluk ve yoksulluk mücadelesi veriyor. Yıllardır devam eden ekonomik kriz, her gün artan hayat pahalılığı, giderek büyüyen işsizlik, katlanarak çoğalan borçlar nedeniyle emeğiyle geçinenler yaşamlarını sürdüremez hale geldi. Salgın nedeniyle uygulanan kısıtlamalar ve kapanmalar nedeniyle, milyonlarca emekçi ve küçük esnaf işinden, ekmeğinden oldu. İşini kaybetmeyenlerin çalışma koşulları ağırlaşıp mesaileri uzarken, aldıkları ücretler sefalet düzeyinde kalmaya devam etti.

Siyasal iktidar, ekonomik kriz ve salgın koşulları altında hayat mücadelesi veren emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek yerine, ülkenin tüm imkânlarını, sermaye kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek, uluslararası tekellerin gönlünü hoş tutabilmek, yandaşlarının cebini doldurabilmek için seferber ediyor.

İşsizlik Sigortası Fonu’ndan biriken paraları, işini kaybetme riskiyle yüz yüze kalan emekçilere destek olmak için kullanırken cimri olan iktidar, merkez bankasının ve hazinenin birikimlerini tefecilerin hizmetine sunarken bonkör davranıyor.

Salgınla kırılan yurttaşlarına aşı sağlamakta beceriksiz olan iktidar, salgını kendi ihtiyaçlarını karşılamak için fırsat olarak kullanmakta hünerli hale geliyor.

İşsizliği ve yoksulluğu engellemek için üretim tesisleri, fabrikalar, endüstriyel yapılar kurma konusunda hiçbir girişimde bulunmayan iktidar, halkın hiçbir derdine derman olamayacak çılgın projeleri, garanti paralarla yandaş inşaat firmalarına ihale etmek konusunda hevesle çabalıyor.

Ülke zenginliklerini, doğal güzellikleri ve ortak varlıklarımızı korumak konusunda adım atmakta gönülsüz davranan iktidar, kıyılarımızın, ormanlarımızın, madenlerimizin rantiyecilere peşkeş çekilmesinde aceleci oluyor.

Tek adam rejiminin bu tercihleri nedeniyle, hayatı yaratan emekçiler perişan halde yaşarken, emekçilerin hayatından çalanlar lüks ve şatafat içinde bir dünyada yaşıyorlar.

Emeğe, doğaya ve insanlığa düşman bu açgözlü sömürü düzeni hepimizin ortak geleceği için en büyük tehdittir. İnsanlığın ortak iyiliği ve dünyanın geleceği için bu sömürü düzenine karşı emekten, demokrasiden, özgürlüklerden ve barıştan yana bir toplumsal düzen kurmak hepimizin görevidir.

Emeğimizi ve alın terimizi çalanlara karşı, milyonları açlığa ve yoksulluğa mahkûm edenlere karşı, halkı baskı ve zorbalıkla sindirmeye çalışanlara karşı, tek adam rejimine karşı yan yana, omuz omuza mücadele edeceğimiz günlerin hasreti ve umuduyla, yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın emek, barış ve demokrasi mücadelemiz!

HABER EDİTÖRÜ: ERDAL DEMİR

Güncelleme Tarihi: 02 Mayıs 2021, 13:26

Selva Demirci

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER