BEN BİR BAŞKASIDIR.

BEN BİR BAŞKASIDIR. 
 Sen’ ise çok daha karmaşık olan bir ben.
Birkaç yıl kadar önce Çukurcuma sokaklarında dolaşırken vitrinin önünde duran birkaç kişiye takıldı gözüm. Hareretle bir şeyler tartışıyorlardı. Arkalarındaki camda ise sade bir yazıyla ‘Ben Bir Başkasıdır (I am Another)’ yazıyordu. Sanatçı Ali Artun’un sergisine verdiği isimdi bu. Kaldırımda kalakaldım bir süre, cümleyi içimden tekrar edip duruyordum.
Ben bir başkasıdır.
Ben bir başkasıdır.
Çok tanıdık geliyordu bu, ben bir başkasıysa başkasını anlamadan kendimi anlamama imkan kalmıyordu. Önce ben dışındakileri yani ötekileri anlamam, tanımam, çözümlemem gerekiyordu. Başkaları, ben’in malzemesiydi.
Ama yine de beni o kaldırım köşesine sabitleyen şey bu değildi. Bu cümleyi unutmamak üzere not ettim, ama not etmek de içimi soğutmadı. Etrafımdaki herkes ve her şeye tıpkı beni oluşturan moleküllermiş gibi bakınarak yürümeye devam ettim. Asıl cevabı ise gecenin ilerleyen saatlerinde pencereden boşluğa doğru bakarken hatırladım. Bu cümle ünlü şair Arthur Rimbaud’un 1871 tarihli mektubunda geçen ünlü metinden geliyordu. Hatta bu metin diğer mektuplarla da birleştirilip ‘Ben Bir Başkasıdır’ adında bir kitap olarak yayınlanmıştı. Ve ben bu kitabı 20 yıl önce okumuştum. Biraz bakınca sokakta gördüğüm sergi de adını Rimbaud’un kitabından almış olduğunu gördüm.
Parçalar birleşince kısa süreli bir rahatlama yaşadım, ama daha sonra çok daha yoğun, nereye gittiğini bilmediğim bir düşünce yoğunluğu başladı. Konuyu içimde tartışmaya koyuldum.
Çocukluğumuzdan itibaren bize tanılanmış olan ve ‘sadece bizden’ oluştuğuna inandırılan benlik kavramının alt üst olması anlamına geliyor bu. Benlik kavramı, içinde yaşanılan ailenin, toplumun ve şimdilerde ise içinde yaşanılan dijital toplumun parçalarının toplamından oluşuyor. Başkaları, benliğimizin atom parçaları gibi birleşerek benğlimizi inşa ediyor.
Ben bir başkası ise, başkası da benden parçalar taşıyor olmalı. O halde ben, sen ve onlar aslında herkes birbirini inşa ediyor, herkes birbirine dönüşüyor, birbirinden oluşuyor ve sinaptik bağlantılar gibi sonsuz etkileşim kuruyor.
Başka bir boyutuyla ben içeriden olanı, başkası ise dışarıdan olanı ifade ediyor. Alaettin Aksoy, 1989 “Ben Bir Başkasıdır” sergisinde bireyin içinde yaşadığı toplumu ‘ben’, onu etkileyen diğer kültürleri ise ‘başkası’ olarak değerlendirdiği çalışmalarını paylaşıyor. Rimbaud’un şiirleriyle açtığı yolda resim sanatı uzunca bir süre yürüyor. Picasso’nun ‘Les Demoiselles d’Avignon’ tablosunda da modern insanı (ben) ilkel zaman insanlarıyla (başkası) harmanlaması bütün resim geleneklerini yıkmaya yol açmıştır. Çünkü Picasso da kendisini oluşturan sosyolojik parçaları yani kendisinden önce oluşagelen başkalarını görmüştür.
Gestalt, ‘bütün, parçaların toplamından daha fazladır’ der. Başkalarının toplamından oluşan benlik de bu şekilde farklılaşır ve fazlalaşır. Birbirimizden beslenmemize ve hatta birbirimizi inşa etmemize rağmen her birimizi biricik kılan şey de tam olarak budur.
Oturmuş bunları yazarken bile zihnimin bir tarafı Çukurcuma’daki o sokağa gidip geliyor sürekli. O sokakta başlayıp 1854 Fransa’sında Rimbaud’ya, 1907'de Picasso tablosuna, 1989 Alaettin Aksoy ve 2020 Ali Artun sergisine uzanan zihinsel yolculuğum zamanın şimdisinde ve ‘başkalaşan ben’liğinde sürüp gidiyor.
   
 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.