TRAVMALAR VE ÇALAN ŞARKILAR

İçimizde çalan şarkı aslında o kadar anlamlı ki yazarken tam olarak ya anlatamazsan diye endişeleniyorum. “Travma” dediğimiz şeyin ne olduğunu bulmak için bir uzmana gitmeyi bekliyoruz çözümü bulmak için de uzmana gitmeyi bekliyoruz. Doğrusunun bu olduğunu bilsek bile bazen sadece yatağa gömülüp  “ya bilmiyorum“ derken buluyoruz kendimizi. Hemen şimdi her an kafanızda çalan o şarkıya odaklanmanızı istiyorum. Girdiğiniz her ortamda kafanız içinde ne çalıyor. 

Şimdi seni sevmeyecekler ve dışlayacaklar mı ? 

Yoksa seni başarısız, bilgisiz bulacaklar umursamayacaklar mı ? 

İlgi göstermeyecekler ve beğenmeyecekler mi ? 

Dış görünüşünden ötürü seni yargılayacaklar mı ? 

Ne çalıyor kafanın içinde? Korkuyor musun ya da çocukken en çok hangi duyguyu şu yaşında anımsadığında öfkeleniyorsun ? Duyguya odaklanmalısın. 

Bulduğun şey senin travman aslında bunu zaten uzman senin bulmana yardımcı olacak sorular soracak. Peki bu şarkıyı nasıl susturacağım ya da barışacağım diyorsan evet o biraz daha uzman işi fakat sana yeni bir bakış açısı kazandırmak ve kendi gözlerimden anlatmam gerekirse şöyle özetleyebilirim; Dört mevsim vardır. Samanyolu Galaksisi tam 13 milyar yaşındadır. İnsanların insan çocukları olur. Hayvanların hayvanları olur. Ama bazen olurda bağlanırsa insan başka bir canlıya örneğin bir kediye, ona yavrum diyebilir. Dünyayı ciddiye almak bana kalırsa çok da doğru değildir. Kafesin içinden, parmaklıkların ardından insana bakan bir kuş için insan nedir ki ? Oysa insanın asli görevi de tam olarak burada devreye girmez mı? Kendine en uzak olana, insan olmayana kendini vermek, onun gözünden, içinden, kıyısından köşesinden bakıp kendini görmek olağan bir varlık eylemi değil midir? Dünyayı anlayan insanlar gri davranmayı bilirler. İnsanı tutup “ya siyah ol ya beyaz, ortası olma” demek  insanların, insanı anlama yetisini geliştiremeyenlerin ellerinde oyaladıkları bir silahtır. –ki çoğunlukla kendilerini vururlar- İnsanı anlama yetisinin güzel yanı, birkaç adım sonra kendini anlayabilecek olmasıdır. Beni kalabalık bir sokakta yürürken gören kedi hakkımda ne düşünür? Koşarken? Eski bir dostumu gördüğüm zamanki heyecanımı bir sokak köpeği nasıl algılar? Ya da evcil bir köpek… Bir not defteri, ona yemek tarifleri yazmak için alan insanla, şiir yazmak için alan insanın ayırdına henüz alınırken nasıl varır? Suyu boşa akıtan insanla, sadece ihtiyacı olanı kullananı su nasıl sever? Bunlara ruh veren nasıl sadece ben isem ve kendim için yapıyor isem diğer insanlar benim içimde çalan şarkıdan bir haber hiç kimse sana gri ol demeyecek her zaman beyaz ya da siyah olmanı söyleyecek, su senin zarifliğini nasıl anlamayacaksa karşındaki insan da beklentilerini, çalan şarkını anlamayacak. 

O yüzden güzel dostum şarkınla dans etmeyi öğrenmelisin. Diğer insanlar yolda gördüğün bir kedinin senin duygularını anlaması ile aynı aslında sen anlam yükledikçe anlamlılar. Bir sevdiğin ya da bir ortamda eğer acıyan yarana dokunuyor gibi yaparsa bunu sadece senin hissettiğini senin anlam yüklediğini bilmelisin. Karşındaki sen izin vermedikçe çalan şarkını asla bilmeyecek. O şarkı çaldığında dans etmeyi öğrenirsen ve sesini kısmayı başarabilirsen kafesten çıkan bir kuş misali olacaksın. 

Sevgiler 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.