İHTİMALLER DENİZİ

Durduraksız beklentiler içindeyim. Kırgın bir gülün, bir damla suyun peşindeyim. Kavak ağaçları, parklar, duvarlar, çocuklar ve sokaklar arasında bir şeyin peşindeyim. Çatıların hemen altında, toprağın yüzünde... Gökyüzü neden mavidir? İnsan neden meraklıdır? Ağaçlar bile sorar, delirmek neden illegal?
Arabalara biniyorum, arabalara binip şehirlerden geçiyorum. Şehirleri terk edip şehirlere kavuşuyorum. Hep, hep aynılığa varıyor ayaklarım. Her son durakta, ardımda kalan kente varmanın hüznü üstümde.
Her şehir beklentilerime mezar oluyor. Aynı evler, aynı sokaklar, aynı insanlar. Aynı çocuklar…
Yüzleri farklı, gözleri farklı, evlerin pencereleri farklı, yönleri farklı. Sokakların kimi daha yüksek kimi daha alçak. Sevgililerin kimi daha bağlı kimi ayrık yürüyor. Kimiyse sarılmaktan başka hiçbir şey bilmiyor.
İnsanın büyük bir arzuyla kapıldığı bu aşkın, kentin… burada aradığım bir şey var benim.
Bulamıyorum.
Sanırım her insanı arayacağım, her gözün ardına bakacağım, gördüğüm her çocuğu durduracağım, bir bildiğin var mı, diye. Yokluktan geldin ya hani, yoktun.
Ruhun yoktu.
Her kaldırım taşına dokunacağım, gelip gidenlerden, kaybolup düşenlerden, binlerce adımdan, ezilmekten ne öğrendin, diye.
Bulamıyorum.
Ben şimdi yokluğuyla ünlü bir şehirdeyim. Kadınlar kayıp, görünmezliği bulmuşlar sanki. Hiç erkek de yok. Sanki hiç kimse yok. Pencereler açılıp kapanıyor. Arabalar gidip geliyor. Bir kent yaşanıyor ama içinde hiç insan yok. Yeni yollar yapılıyor, gelen yok.
İnsanlar olmayınca mesafeler de olmuyor. Tüm bu yokluğun içinde, çok uzaklara bakarken belki bir hiçken başka bir hiçliğin gözünde, kendime sorular soruyorum, rüzgar esiyor, rüzgar kendime getiriyor beni, kendime soruyorum kendime, bir buğuyum ben, hiçbir yerde bulamadığım bu anlamsız arayışı aynalara soruyorum aynalara.
Kırılırız diyorlar korku içinde. Anlatamazlarmış insanı, insana anlatmak yasakmış. Meğer insanın hiç bakmadan görmesi gerekirmiş kendini. Ve zaten benliğim her yerdeymiş.
Başını okşadığım her çocuğun hayalinde, her kadının kısılmış sesinde, her adamın bir türlü kendine varamayan adımlarında, bir günlük can taşıyan kelebeklerin rüzgârında, yüzlerce yıllık ağaçların yapraklarında … her yerdeymiş benliğim. Kendi üzerine basarak yürürmüş insan...
Hayat, insanı kendine vardıran bir yolculukmuş sadece.
Ve yol da kendiymiş, zaten buymuş bilmece.
Aşk ihtimaller deniziymiş.
“İhtimaller insanı yakar, özellikle hayalini kurduğun bir kalpte bir başkasının olma ihtimali.” En kötüsü ama kendi kalbinde kendinin olmaması. 
Sadece insana aşık olmayın sadece yaşayan bir şeye aşık olmayın.
Kalbiniz var tartın işte neye aşık olacağınızı. Sadece canlıya aşık olduğunda ölüme koşuyor insan. 
Kalbini eline alıp ölüme niçin koşar insan ? 
Merak ediyorum sadece. Ne gerek var ? 
Aşk yaşamak istiyorsanız aşkın ritmini izleyin bir başkasıyla olan değil aşkın bizzat kendisi olun. 

 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.