DEĞİŞİYOR KAVRAMLAR DEĞİŞİYORUZ HEPİMİZ.

Bir “varlık ve yokluk” illüzyonuna evrildi zaman; bunu yazıyorum, çünkü aslında yazmıyorum. Burada bir cümle kuruluyor, evet, ama aslında bu sadece başka bir cümlenin silinişi ya da hiçe sayılışı. Eskiden bir söz söylediğimizde o sözü söylemiş olurduk, artık söylememiş olmak da mümkün. Edilen yeminler en büyük inkârlar oluyor artık. Karıştığımız kalabalıklar büyümüyor.(ayrılık etkisiz eleman) Duyuşların duyuluşların boğazında görüşü düşüren, düşünceyi alt eden bir sis kök salmış.
 
Bir zamanlar buralarda kitap okurdu insanlar, görürdüm. Bir kitap olurdu ellerinde. Yahut gençler otururdu banklarda, ellerinde mektuplar, bir cümle bine bölünürdü.
Kitaplar insanlarını beklerdi duraklarda
sayfalar çevrilir, rüzgâra direnilir ve nefesler tutulurdu. Ne oldu o insanlara? Nereye gittiler? Otobüslerde yoklar artık. Sahillerde yoklar. Ya ben yavaşladım, ya onlar çok hızlandılar. Artık açınca gözlerimi gördüğüm okunan değil, yalnızca rüzgarla çevrilen sayfalar var.
 
Sokaklardan caddelere adımlar geçiyor, caddelerden sokaklara çığlık sesleri, gülüşler, çocuk ağlamaları, bir bedene ait olmamanın gururuyla geçip gidiyor sesler.
 
Bir şarkıyla geziyorum şehri, nereye otursam aynı ses, insanlar değişiyor dudaklarda aynı ses... Yüzlerce dudağın birliğinde bir kadının sesi var. Sanki hiç susmuyor. Hep şarkılar söylüyor. Dünyanın en ıssız sokağında yokluğuyla söylüyor şarkısını, kendi bile bilmiyor sesinin kalabalığını. Yıllar geçiyor ve zaman hiç geçmiyor, duyuyorum ve duymuyorum. Hangi yöne dönsem bir sesin varlığı, sessizliğin acımasızlığı... Duyuyorum, diyorum sonra hep, duyuyorum, duyuyorsun. Oysa o an o sokakta kimse yok, ben yokum. Duyulan var yalnız ve sonra hep duyulan var. Başka kimse yok.
 
Kimse yok ve ondan bu kalabalık. Çünkü onca kalabalık şimdi en büyük yalnızlık.
 


Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.