ÇOCUKLUĞUMUZ VE İLİŞKİLERİMİZ ARASINDAKİ BAĞ

Toksik insanlara sarılmak,meselenin geçmişde olduğunu fark edene kadar devam eder.Çocukluk yaşantınızda yaralı kalanı onarma ve düzeltme çabasına yeni insanlarla devam edersiniz. Geçmişi değiştirme gücüne sahip olmadığınızı, bugünü yeni bir benlikle inşa edeceğinizi anlayana dek bu sürer. Bu sizin kendinizi anlama zamanınızdır. Toksik ilişkilere bağlı kalmak kendi geçmişinizi, ne olduğunuzu görmeniz için bir fırsattır. Döngüyü kırmanın tam zamanı bu zamandır. Hayatınızdaki döngüyü fark ettiğinizde çocukluğunuzda size yaşatılanı, eksik kaldığınız tarafları kabul etmek değişmenin ilk adımıdır. 
Çocukluk döneminde sevgiyi sürekli hissetmeyen bireyler, güvensiz ve kontrolcü kişilikler haline gelebilirler. “Birinden gitmek” yanılsamalı bir şekilde kontrol hissi uyandırır. Sabit bir ilişki endişe verir çünkü terk edilmekten korkarlar. Ve sevilme olasılığını yine kaybederler.
Peki birini kıskanmak ne demek ? 
Onu sevdiğiniz için kıskanmazsınız, değiştirmeye çalışmazsınız. Ve onu sevdiğiniz için eleştirmez,eğitmeye çalışmaz,onun adına kararlar vermezsiniz. Bunları kendinizi daha iyi ve güçlü hissetmek için yaparsınız.Gerçekten sevmeyi öğrenene dek. Sevmeyi öğrenince onu kabul edersiniz. 
Çok kıskandığınızda çok sevdiğinizi farzedersiniz.Ama dinamikler başka olabilir; sizi manipüle etmek için kıskandırıyordur veya başkası onu istiyorsa ben çok özel bir şeyi kaçırıyorum diye düşünürsünüz veya o başkası daha iyi diye rekabete girersiniz. Yani meseleniz kendinizledir.
Vazgeçilmez sandığınız kişide var saydığınız o özellik,kendi dünyanızda inandığınız bir güzelliktir.Öylesine inanırsınız ki kendinize,onu bir başkasına yansıtır ve başkasında yaratmaya kalkışırsınız ama işe yaramaz ve bu size başkalarını değiştiremeyeceğinizi öğretir.
Sevilmek bir inançtır ve ailede başlar. Geçmişinde sevilmeye layık olmadığına inananın değerli olduğunu hissetmesi zordur. Bu temel ihtiyacı kendine yaşatmak için yine kendini sevemeyene meylederek, sevilecek yönleri olduğunu ispat etmek ister. “Sevilmeye layığım” inancına kadar.
Bu yüzden fazla fedakar ve verici olur.
Amaç sevilmeye layık hissetmektir. 
Bağlanma türleri ilişkimizi etkileyen bir diğer faktördür. 
Kaçıngan bağlananlar nasıldır peki ? 
birinde kalmak bir niyet meselesiydi.Yürümeye yüz tutmamış ilişkiden,ihtiyaçları karşılanmayan bir kişiden gitmek her ne kadar doğru seçenek gibi dursa da kimsede bağlanma ve yerleşme kucağı bulamamış olmak ancak kişinin kendiyle ilgili olabilirdi
İnsanları kaybetmek ve karanlığa hayranlık beslemek sadece filmlerde ilgi uyandırıyor, gerçek yaşamla bağdaşmıyordu. Bir kişiye değil de gitmeye tutku hissetmek bireyin en doğal ihtiyacı olan bağlanmaya ters düşüyordu.
Gitme sebeplerini başkasında aramak kolay yoldu çünkü tüm insanlar hatalarla, eksiklerle donatılmıştı. Marifet birlikte büyüyebilmekte, gelişebilmekteydi.
Tüketmek ve bir kağıt tabak gibi kenara atabilmekte değil; fırça darbeleriyle her gün yeni bir renk katabilmekte, bir başkasının dünyasına ilgi ve merak duyabilmekteydi.
“Bu da değil,” diyerek vazgeçmek öyle kolay ki... birlikte var olabilmek büyük yetenek oysa. Üstelik öğrenilebilir ve sonradan geliştirilebilir bir marifet. Nicelik dediğimiz onlarca yılı birlikte tamamlayabilmek küçümsenemeyecek bir insan becerisidir.
Bağımlı bağlanma nedir peki ? 
Yoğun sevilme ihtiyacı ve kaybetme korkusu ile bağımlı stilde bağlanan biriyseniz bu sizi ve partnerinizi bir yanlışa inandırır. Siz onsuz hayatı düşünemez, tüm bunları sadece ona özel zannederken, o da bu duyguların yaratıcısı olduğuna inanır. Oysa siz bağımlıysanız o bahanedir.
İlişkide“kaçan kovalanır”miti güvenli bağlanmakla ilgili bir yönerge değil. Kaçan,yakınlaşınca güvensiz hisseden ya da ısrarı sevgi zanneden kişidir.Kovalayan da ayrışmakta zorlanan bir vazgeçemeyendir.Ya da zoru fethetme tutkusunda olan bir güç savasçısı.Sevgide strateji yoktur.
Tutku sandığımız ve romantize ettiğimiz takıntılar hayatımızı yönetir. Seçtiğimiz kişi hiç şaşmaz; yaralı ve düzeltilmeye ihtiyaç duyan birisidir. Değiştirebilirsek zaferimiz olacaktır bu. Kendi geçmiş çocukluk travmalarımızı temize çekmeye çalıştığımızı fark etmeden uğraşırız.
Bir ilişkide sevildiğinize dair kendinizi ikna etmeye çalışıyorsanız sorun var. Hiçbir gerçek sevgi; soru işaretleri,kaoslar ve dramlarla yaşanmaz. Bunlar,çok acı çekmenin çok sevmek ile ilgili olduğuna inandığımız ve sevgiyi mücadele ile kazandığımız bir çocukluğun miraslarıdır.
Her şey çocukluğumuza dayanır...
Kendinden utanmanın kökleri çocukken ebeveyn davranışları ile şekil alır. Onaylanmama, önemsenmeme, ihmal edilme çocukta değersizlik hissettirir. Okul yıllarında akran zorbalığı ile yerleşir. Yetişkinliğe yansıyan hata yapma korkusu kendini gerçekleştirmedeki en büyük engel olur.
Ruhsal sorunları olanlar ”ruh hastası” olarak damgalandı hep. Panik yaşayanlar,temizlik takıntısı olanlar,yeme bağımlılığı olan obezler,paranoyası olan şizofrenler vs. Şimdi herkesi tuzağına düşüren ruhsal sorunlar empatiyi getirir umarım ve kimse birbirini bu nedenle aşağılamaz. Ruhsal problemlerimiz varsa 
bu sürecin kalıcı bir travmaya dönüşmemesi için neler yapabiliriz; etkin önlemler alarak kontrol duygusu hissetmek,elinden geleni yaparak suçluluk duygularını davet etmemek,doğru bilgiyi takip ederek belirsizliğe tahammül etmek,çözüm bulunacağına güvenmek ve çaresiz hissetmemek.
Sevgi tahminle yürümez, sevgi içten gelir. Fark eder hemen anlarsınız bu aşık olmak, romantiklik gibi algılanacak bir şey değildir. Sevgiyi yaşayamamak kendinden kaynaklanır içeride verecek bir sevgi yoktur ve bir diğeri olarak bağlanma sorunlarından kaynaklanır; başkasının hatalarını üstlenmeye alışmıştır benlikleriniz. Sevgiyi hak ettiğine inanmak, kendi adına hak iddia etmek, verilmeyen yerde durmama özgürlüğünüz olduğunu bilmek öğretilmemiştir.
Kendini sevmek başkasının payından azaltacak gibi gelir. Ne yapsanız haksız kazanç elde ediyor gibi hissedersiniz. Oysa güzel sevebilmek için kendini sevmek ön koşuldur. Çünkü size uzun bir zaman şöyle söylenmiştir; “güzel sevmek” başkasına dair yaptıklarınızla ilgilidir.
Güzel sevmek; başkasını anlamak, duymak, görmek, acıtmamaya özen göstermek, kendi ihtiyaçlarınla onun üzerine yıkılmamak, bir ilişkide erişkin olabilmekle ilgilidir. Tümünü ve daha fazlasını yapmışsınızdır. Öyleyse bu neyin suçluluk duygusudur?
Çünkü olan biten her şeyin sebebini kendinde aramak geleneğiniz olmuştur. Tüm hatalardan dolayı özür dilemek öğretiniz, tüm sorumluluğu üzerinize almak göreviniz olmuştur. Çünkü başkasına gösterdiğiniz özeni kendinize göstermek öğretilmemiştir.
“Vicdanınızı kendiniz dışında herkes için kullanır olmuşsunuzdur. Zaten vicdan öyle kritik bir noktadır ki başkasına fazla kullanan kendinden esirgemek zorunda kalır.”
Güzel sevmek güzeldir. Ama bunun hakkı karşılık almaktır. Doğrudur. Ve öğrenir insan işte acıtıldıkça. Geçmişin öğretmediği her şeyi yaşam öğretir yaşadıkça. “Güzel seven” insanlar kendine inanmadıkça güzel sevmeleri yetmez. Sevmenin ve benliğin ziyanı böyle başlar. 
Bir ilişkiye yıllarca emek harcayabilmek, kişinin yalnızca karşısındakine değil, kendine de verdiği bir değerdir. Bir insana yaşamında refakat etmek ayrıca bir erdemdir. Risk almayan ise büyüyemez, öğrenemez, güvenemez. En önemlisi kök salamaz. 
Fakat bu zorlamaktan farklı bir olay emek harcadığın için kalmak değil, zorla hayatında tutmak buna cesaretli olmak hiç değil. Olması gereken çaba göstermek, değer vermek, çıkış yolu aramak. Zorlamak değil...
Tuttuğunu koparan,ısrar eden, oldurmaya çalışan biri olmak yüceltilir ama bunlar ancak iş dünyası gibi mekanik bir ortamda geçerli olabilir. İkili ilişkilere uygulandığında ters teper.Kimse sizin projeniz olmak istemez. Kişisel ilişkiler, içinde özgünlük,özgürlük varsa mümkündür.
Aşk başına buyruktur ama ilişki matematiktir.Bu nedenle yoğun duygular iyi bir ilişkiyi garanti etmez. Kendi ihtiyaçlarınızı karşılarken onu da gözetmek, kimliğinizi korurken onunkine saygı duymak,iki kişinin sığabileceği bir dünya yaratmak,olmuyorsa ayrılmak için formül gerekir.
Bunu artık kabul etmeniz gerekir hayatta duygular da ilişkiler de bir matematiktir.
Bir ilişkinin bitmesi çok fazla dinamik içerir. Bir bitişi kişisel yetersizliğe ve özdeğersizliğe bağlamak yaygın ancak yanlış bir adrestir. İlişkiyi bozan nevrotik çatışmalar,bağlanma korkusu vs. de olmayabilir. Bazen kişiler farklı yönde değişebilir ve gelişebilir, hepsi budur.
Peki aşk ? 
Güçlü bir aşk ile bir ilişki bağımlılığı kişide benzer duygular uyandırır. Tutku,heyecan,kaybetme korkusu, kontrol kaybı ve dramlar her ikisinde de yoğundur. Bu nedenle bağımlılık yaşanılan bir ilişki büyük bir aşk zannedilebilir.Temel fark, bağımlılıkta değersizlik hissetmektir.
Korkma büyük cümleler etmekten, konuşursunuz aranızda olamayanları bir yalnız kanepede. Denedim ve bu kadar oldu dersin. Hayatı deneyeceğim olduğu kadar.
Sıradan değilsek de sıradayız tüm yaşam  olaylarına. Hoşgeldiğim bir bebek gibi, hoş gideceğim tükenince...
Bunu diyebilmelisiniz yoksa bağımlı bir ilişki içinde toksik bir hayat sürersiniz.
Bazen istediğimizi sandığımız bir ilişkiyi farkında olmadan sabote ederiz. Çatışma çıkararak, eleştirerek, öfkelenerek yokuşa süreriz. Çünkü bilinçdışımız bizden daha önde gider ve uyumsuz olanı bilir. İçimize sinmeyen bir şeylerin sinyali ile olanı durdurmaya çalışırız.
Bazen beklenen sadece anlaşılmaktır. Acil çözüm üretilmesi ya da yaparsın, olacak gibi ezber kelimelerle sorundan uzaklaştırmak değildir beklenen. Olmayacaksa da kabul edilmek, dinlenilmek isteriz. Hayatın her sorusu cevaplanmaz. Bir elin desteğiyle sorular havada kalsın isteriz...
Sevmek mi zor ayrılmak mı sorusu haksız rekabet. Çünkü sevmek doğal ihtiyaç, ayrılmaksa ihtiyaçlarından bir parça koparmak. Sevmek umut vaat eder,ayrılmak umudun akışına karşı kürek çekmek. Sevmek çoğalmak, ayrılmak eksilmek. Sevmek;kendiliğinden, ayrılmak ise;öyle gerektiğinden.
Ayrılmak da ilişki yürütmek gibi öğreticidir. Ayrılık sürecinde kendini yeniden tanır insan. Ya kendine yabancı yönleriyle tanışır, şaşırır, hesaplaşır ya da aştım sandığı yönleri tekrar hayatına dolaşır. Bu nedenle ayrılık bir son değil, kişinin kendine yeni bir başlangıcıdır.
Biten bir ilişkide ne yaşadığımız ve ne yaşattığımız kişiliğimizde saklıdır. Kısır döngülerimiz ise geçmişimizde. Döngüleri değiştirmediğimiz sürece farklı kişilerle aynı sahne tekrarlanır. Meşru tanımla “bağlanma sorunu” diyebiliriz.Özünde ise “sevmeye, sevilmeye alışık değilim”
Yaklaştığımız,bir şey paylaştığımız her insana sorumluluk borçluyuz. İlişkiler bu yüzden zor geliyorsa da vicdan ve sorumluluk herkesi daha insan yapacak. Savaşlar biter, salgınlar söner,dünya bir yolunu bulur döner. İnsanlık kalır. İnsanlık da vicdan iradesinin üzerinde yükselir.
İlişki vicdan temellidir. Ama vicdan yoksunluğu olanı tanımak kolay olmayabilir. Çünkü zarar verince bile duygusal manüplasyonla masumu suçlu hissettirir. Gücünü, yaptığı istismardan sorumlu hissetmemekten alır. Her şeye hakkı olduğuna inandırır. Vicdana veda insanlığa vedadır.
Hayatınıza öyle biri uğrar ki onu en iyi anlayacak, o izin verse tüm acılarını dindirecek, iyileştirecek kişi olduğunuza inanırsınız. Ama olmaz. Onun bunu göremiyor olmasına hayıflanırsınız. Sert gerçek şudur; kendi acılarınızı temize çekerek kurtarıcı olmayı istiyorsunuzdur.
Bunlar olurken ise;
kısa bir sürede kendiniz de veya karşınızdakin de değişim değil isyan ve öfke birikir. Sizin projeniz olmuştur düzeltmeye, başarmaya çalıştığınız.. Fakat dönüşüm için fitili ateşleyen travmaları işlemek hem uzun süre hem de inanıp bu yönde çok çalışmak ister. Yolun uzun ve zor olduğunu görmek içgörü ve motivasyon ister. Yani bu süreçlerde yaşamda kalmayı becermek yeter.
Düzeltebilirsin umudunu kaybetme fakat şunu kabul et karşı tarafı düzeltemezsin ancak bunu o yapabilir... 
Kendimden bahsetmem gerekirse;
Sırtı yere gelmiş gibi hissetmesek, değişemeyecek grileri renklendirmeye çalışmayacaktık. Berbat öyküler eklenmese karanlığa “bulutlu bir gün sadece” diye methiyeler dizecek ve hafifletecektik.
Balmumu heykellerine dönüştürdüğümüz kişilere hayali canlılıklar eklemeyecektik... Cereyan yapan penceleri kapattığımızı düşünün. Şimdi yine o zaman. Öyle yanılgılı bir zaman ki düşünün, düşündüğümüz gibi değil hiçbir şey.
Adını hiçbir zaman tekrar gönül rahatlığıyla anmadığımız insanları aramak daha da korkmaya sebep olacak. Isınan yüzler bu kez aşktan değil endişeden olacak. Ölçüsüz özgürlüğük ıslık çalarak herkesle dalga geçiyor olabilir mi?
Elverişsizliğin bitirdiği topraklarda sevgiyi tekrar sulayarak üretemeyiz. Kolay olmayacak biliyorum.  Ölüler uyandığı gibi olan bir şeyler olacak, eski sevgililer kavuşmaya kalkıştığında. Odaya girmeden antrede biraz durup düşündüğümüzde bile anlayabiliriz oysa. Sorgularsın her şeyi bir anda. 
Bitmiş yaşamlarda artık hiçbir şey yaşanmayacak. Mecburiyet caddeleri onlar. Mecburi hizmete ilk gittiğimde öğrenmiştim adını. Kasabanın tek bir caddesi olurmuş. Oraya yığılmamızın adıymış.
O caddede özgürce gezindiğimizi zannederken ben, başka seçeneğimiz olmadığını inkar ederken, kalabalıkta süzülüp, özgürlüğün de bu kadar sınırlı bir kavram olmasına çok şaşkın gözlerle bakmıştım.
Umarım kimse kimseyi mecburiyet caddesi gibi yaşamaya kalkmaz mecburiyet ve mahcubiyet duygularıyla. Çünkü büyük şehire tekrar geldiğimde anlamıştım ben de. Muhtaç olmak ancak bir caddeye gömülmeli!
Yüzlerce cadde varken sende geziyorsam, ellerimi yıkar gibi seni arıtmaya çalışmıyorsam kalbimden, terliklerimi giydiğimde huzur bulduğum bir evsen, yeterince fazla yaşadığım bir hayat değil doyamadığım diyorsan, çıkarmak zorunda olduğum bir ses değil, melodisine hayran oldum !
“zamanım olduğunda” veya “her şey düzeldiğinde” demiyor, her zamanda her koşulda varlığın anlamlı diyorsan, aradaki kapıların anahtarını saklıyorsan özenle, işte o zaman karaborsanın değil okyanusun taze buharından seslenmektir o.
Duygusal yolculuklar özgür kentlerde mümkün... Değilse mecburiyet caddelerine alışmış ve hayatın rutininde dingin adımlar atan insanlara çelme takmak olur. Şimdi canımız ne mi yapmak istiyor? Sanırım kendimizle yetineceğiz...
Aşık olmaya gönlümüz hazırsa o omuzlara kudret, kokusuna parfüm, kelimelerine zeka, bahanelerine mazeret üretiriz...
Kendimizden daha fazla onu anlamaya yelteniriz ! 
Hazırladığımız imaja inanmaya aşk deriz. Gerçekliği başka olan o kişi ne yapsa yanıltmaz bizi. Bir usta gibi onun her kırdığını tamir etmeye baştan karar veririz ! Tek bir sorun vardır ki hatırı sayılır; yarattığımız kişiye bir süre sonra ikimiz de uzaktan bakıyor oluruz...
Gerçek sevginin ne olduğuna dair karmaşa içinde olmak,kişinin benliğine,arzularına,ihtiyaçlarına, sezgilerine yabancı olması demektir. Cevaplar kimliğinizde bunu artık kabul edin insanlar, olaylar değişir duygularınız değişmez. Aynı duygular yüzünden döngüye girer çıkamazsınız. Hep aynı duygularla türlü maceralar yaşarsınız. Zedelenmediğiniz ve ruhsal olarak zenginleştiğiniz bir yerde doğru adrestesinizdir.Sevgi,varlığınızla onurlandırılmanızdır.
 


Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.